“Hani Lan, Bu Adam Kaçmıştı?” 15 Temmuz’un En Kritik Sorusu!

15 Temmuz ile ilgili yıllardır anlatılan senaryo, günbegün yeni detaylarla sarsılıyor. Resmî hikâyede “derdest edilmiş”, “zorla Akıncı’ya götürülmüş” bir Hulusi Akar figürü anlatılırken; sahadaki gerçeklerin dili çok daha farklı konuşuyor. Gece saat 23.04. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, sözde darbe sırasında, tam protokole uygun şekilde, komutan helikopterine biniyor. Yanında üst düzey koruma düzeniyle, komutan koltuğunda. Akıncı Üssü’ne indiğinde, pistte generaller esas duruşta onu karşılıyor. Daha sonra yine teamüllere uygun biçimde üs komutanı Hakan Evrim’in makamına götürülüyor.
Derdest edilmiş birinin böyle karşılanması mümkün mü? Darbe(!) gecesi değil, birlik denetlemesi sanki. Makama ulaştıktan sonra bir bilgilendirme yapılıyor. Televizyon henüz açılmamış. O sırada ortalıkta Erdoğan’ın ortadan kaybolduğu, hatta Almanya’ya sığınma başvurusu yaptığı söylentileri dolaşıyor. Kimse neyin ne olduğunu bilmiyor. Ve en kritik an geliyor…
Hulusi Akar’ın tepkisizliği.
Kendisine söylenen Erdoğan Almanya’ya sığınmış cümlesine karşı, bir savunma, bir çıkış, bir şaşkınlık yok. Normalde "Ne saçmalıyorsunuz?" demesi gereken yerde, suskunluk var.
Saatler ilerliyor. Televizyon yayını tekrar kuruluyor. Yayın açıldığında, Erdoğan’ın meşhur 00.25 konuşması denk geliyor. O an, ortamda bulunan bir generale dönüp şöyle diyor:
“Hani lan, bu adam kaçmıştı?” İşte tüm anlatının çöktüğü yer burası.
Bu cümle, Hulusi Akar’ın olayların merkezinde, hatta yönlendirici pozisyonda olduğunu gösteren en net delil. Derdest edilen bir kişi bu tonda konuşmaz. Hele hele astlarına fırça atmaz. Bu tepki, emir-komuta zincirinin başında duran, olaylara hâkim bir generalin tepkisidir.
Şimdi Sıra Erdoğan ve Yargıda
Bu bilgiler doğrultusunda sormamız gereken soru şu:
Gerçekten bir darbe mi yaşandı, yoksa bir darbe kurgusu mu sergilendi?
Eğer Hulusi Akar o gece sadece “rolünü” oynadıysa, bu senaryonun yazarı kim? Oyuncuları kim? Erdoğan’a, avukatlarına ve savcılara çağrımız açık:
Bu bilgiler doğrultusunda Hulusi Akar hakkında darbe teşebbüsüne azmettirme suçundan dava açılmalıdır.
“Ben zaten karşıydım” demek yetmez. Eğer adil bir yargı süreci başlatılırsa, yurt dışında yaşayan tanıkların da konuşmaya hazır olduğu biliniyor.
Aksi Takdirde...
Eğer bu çağrı yanıtsız kalırsa, o zaman kamuoyu şu sonuca varmakta haklı olacaktır:
Hulusi Akar ve Recep Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz gecesi aynı senaryoda buluşmuşlardır.
Bu iş birliği, Akıncı Üssü’nü darbe tiyatrosunun merkez üssü haline getirmiştir.
Bu durum ortaya çıktığında, 15 Temmuz’un hukuki niteliği tümüyle değişir. Bugün “gazi” sayılan bazı figürlerin aslında bir kumpasın içinde yer aldığı ortaya çıkar. O zaman “adalet” adı altında hapsedilen binlerce insanın hesabı yeniden sorulur.
Ve unutulmamalı:
Erdoğan, kendisine yapılan en küçük hamleyi bile cezasız bırakmayan bir lider olarak tanınıyor. Peki, söz konusu olan Genelkurmay Başkanı olunca neden sessiz?
Aslında cevabı hepimiz biliyoruz…