Adaletin Karardığı Gece ve Bir Subayın Çığlığı:“Anayasayı mı İhlal Ettim? Delil Nerede?”

Adaletin Karardığı Gece ve Bir Subayın Çığlığı:“Anayasayı mı İhlal Ettim? Delil Nerede?”
26/05/2025

Ahmet Yıldız’a yöneltilen en ağır suçlama, TCK 309 kapsamında “Anayasayı ihlal” suçudur. Bu madde, demokratik düzeni zorla değiştirme teşebbüsünü kapsar ve cezası ağırlaştırılmış müebbet hapistir. Ancak bu derece ağır bir suçun dayandırıldığı deliller, Yıldız’ın savunmasına göre, bırakın somutluğu; hukuki değerden bile yoksun.

20:02’de Darbe Görüşmesi Yalanı

TCK 309’un dayandığı en temel iddia, Yıldız’ın saat 20:02’de darbe planlamasına dair bir görüşme yaptığına dairdi. Ancak önceki bölümlerde detaylıca ortaya koyduğumuz gibi, ortada bu görüşmeye dair tek bir belge, tanık, kayıt ya da kamera görüntüsü bile yok. Ne telefon dökümünde, ne HTS kayıtlarında, ne de tanık ifadelerinde 20:02’ye dair bir bulgu bulunamıyor.

Yıldız bu durumu şöyle özetliyor:

“Delil olmayan bir görüşmeden anayasa ihlali suçu çıkarılıyor. Böyle bir mantık evreni hukukla değil, siyasi mühendislikle açıklanabilir.”

Komuta Katı Girişi ve “Ortak Hakimiyet” Tezi

Savcılığın iddiasına göre Yıldız, gece boyunca komuta katında aktifti ve darbe girişimine fiilen katıldı. Bu da “müşterek fail” sıfatıyla suçun faili sayılmasına neden oldu. Ancak savunma, bu iddiaya karşı üç temel argüman ortaya koydu:

1. Kamera görüntüleri net değil – Görüntülerde yüzü belli olmayan bir kişinin Yıldız olduğu iddia ediliyor. Ancak Adli Tıp’tan yüz teşhisi yapılmamış.
2. Komuta katında görevli olması suç değil – Yıldız, Genelkurmay'da proje subayı. Amir değil, memur konumunda.
3. Herhangi bir emir verme, talimat zinciri içinde yer alma durumu yok – Emir-komuta zincirinde olmadığı da belgelerle kanıtlandı.

Suçlama 2: TCK 82 – Kasten Öldürme ve Öldürmeye Teşebbüs

Yıldız’a yöneltilen ikinci büyük suçlama ise TCK 82’ye dayanıyor. Yani o gece işlenen tüm ölümlerden, yaralamalardan ve ateşli silah kullanımıyla ilgili olaylardan sorumlu tutuluyor.

Peki iddianame buna dair ne diyor?

Sadece şunu: “Ahmet Yıldız, o gece oradaydı ve ortak hakimiyet çerçevesinde sorumludur.”

Ancak Yıldız’ın savunması, delil listeleri, kamera görüntüleri ve parmak izi kayıtları bu iddiayı tamamen çürütüyor. Ne silah kullanımı var, ne emir verdiği bir personel var, ne de olay mahallinde bulunduğuna dair bir kayıt.

En dikkat çekici cümlelerden biri şuydu:
“Bir suç işlendiği anda, aynı binada bulunmak tek başına suçun faili olmak için yeterliyse, hukuk tarihe gömülmüş demektir.”

Suçlama 3: TCK 109 – Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Bırakma

Bu suçlamanın dayanağı ise, bazı generallerin “derdest edilmesi” olayı. Ahmet Yıldız’ın bu eylemleri organize ettiği, yardım ettiği veya göz yumduğu iddia edildi.

Ancak savunma bu suçlamaya karşı çok net bir veri sunuyor: Olay yerine dair kamera kayıtlarında Ahmet Yıldız yok. Dahası, bu kişileri “esir alan” özel kuvvet personelinin ne bir tanıklığında ne de ifadelerinde Yıldız’ın adı geçmiyor.

Parmak İzi Delili Yine Devrede

Yine, koli bantları üzerinden hürriyeti kısıtlama eylemine yardım ettiği iddia edilse de, olay yerinde bulunan 15 koli bandından hiçbiri üzerinde Ahmet Yıldız’a ait parmak izi bulunmuyor. Olay yerinden çıkan delillerin hiçbirinde Yıldız’a ait biyolojik, dijital ya da fiziksel iz yok.

Ortak Hakimiyet Kurgusu: Bir Hukuk Dışı Yöntem

Savcılık, yukarıdaki üç suçlamayı “ortak hakimiyet” ilkesiyle birleştirerek Yıldız’ı tüm olaylardan sorumlu tutmak istiyor. Ancak “ortak hakimiyet” bir ceza hukuk ilkesi değil, daha çok organize suç örgütlerinde uygulanabilecek soyut bir değerlendirmedir. Yıldız’ın bu konudaki sözleri oldukça çarpıcı:

“Ben ne emir verdim, ne silah kullandım, ne plan yaptım. Ama birileri bana ‘ortak oldun’ diyor. Nasıl? Ne zaman? Nerede? Cevap yok.”

Bir İnsanı Ebediyen Hapsetmek İçin Bu Kadar mı?

Bu bölümde işlediğimiz üç suçlamanın da ortak özelliği, kanıtsızlık. Yıldız, hiçbirinde doğrudan fail değil. Dahası, delil zinciri Yıldız’a uzanmıyor. Ama yine de iddianame, onu “tüm eylemlerin faili” gibi göstermeye çalışıyor.

Ve savunmanın son cümlesi, aslında tüm davanın özetidir:
“Adalet, delil ister. Ama bu dava bir kez daha gösterdi ki, Türkiye’de bazen sadece irade yeterli görülüyor. Gerisi hikâye.”

Asım Durmaz