15 Temmuz: Adaletin Karardığı Gece ve Bir Subayın Çığlığı

Kurmay Binbaşı Ahmet Yıldız’ın 15 Temmuz sonrası yargılandığı davada verdiği 61 sayfalık savunma, sadece bir askerin değil, adaletin de yargılandığı bir belgeye dönüştü. Bu yazı dizisinde, o savunmanın satır aralarına ve delil yokluğuyla şekillenen suçlamalara yakından bakıyoruz.
"20:02'deki Görüşme": Bir Suçlama, Sıfır Delil
15 Temmuz 2016 gecesi Türkiye siyasi tarihinde derin yaralar bıraktı. Ancak o gecenin karanlığından yalnızca tanklar, jetler ve silahlar değil, bir başka karanlık daha doğdu: Adaletin askıya alınması. Bu karanlıkta kaybolan yüzlerce subaydan biri Ahmet Yıldız. Yıldız, Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yaptığı savunmasında kendisine yöneltilen suçlamaların hiçbir somut delile dayanmadığını, aksine hukukun en temel ilkelerinin çiğnendiğini ortaya koyuyor.
Ahmet Yıldız’a yöneltilen ilk ciddi suçlama, 15 Temmuz 2016 saat 20:02’de darbe girişimine dair “görüşmeler yaptığı” iddiası. Bu iddia, hem ilk hem de ikinci iddianamede tekrar ediliyor. Ancak Yıldız, bu suçlamanın tamamen temelsiz ve delilsiz olduğunu savunuyor.
“Görüşmedim, Çünkü Görüşme Yok”
Yıldız, savunmasının en başında bu suçlamaya yanıt veriyor: “20:02’de hiçbir görüşmem olmamıştır.” Ne bir tanık, ne bir sanık, ne de herhangi bir teknik kayıt, bu görüşmeyi doğruluyor. Savunmasına göre, iddia makamı, bu iddiayı ya ‘kes-yapıştır’ hatasıyla dosyaya ekledi ya da bilinçli olarak suç üretmeye çalıştı. Her iki ihtimal de adalet sisteminin güvenilirliğini sarsacak nitelikte.
Kamera, Kayıt, İfade? Hiçbiri Yok
Yıldız’ın sunduğu belgeler ve dilekçeler, iddianamenin ne kadar zayıf temellere dayandığını gözler önüne seriyor. Delil olarak sunulan hiçbir materyalde 20:02 saatinde Ahmet Yıldız’a ait bir görüşme, iletişim veya toplantı izi yok. Genelkurmay’daki turnike kayıtları, HTS (cep telefonu baz istasyon) kayıtları, kurum içi telefon görüşmeleri… Hepsi incelenmiş ve hiçbirinde Ahmet Yıldız’ın 20:02 saatinde herhangi bir iletişim kurduğu tespit edilememiş.
Suçsuzluğun Delili: Boşluk
Yıldız, “Bir görüşme olmuş olsaydı, bu hem telefon hem kamera kayıtlarına, hem de tanık ifadelerine yansırdı. Ama hiçbir şey yok,” diyerek suçlamanın dayanaksızlığını vurguluyor. Dahası, çalışma odası komuta katının merkezinde olmasına rağmen, orada yapılan hiçbir aramada suç unsuru bulunamamış. Polis ve savcılık raporları da bu durumu teyit ediyor.
“Aynı Koridorda Yürümek Suç Değil”
Yıldız’ın en güçlü argümanlarından biri de bulunduğu fiziksel mekânın suç isnadı için yeterli görülmesi. Genelkurmay komuta katında bir odada görevli olması, diğer odalardaki kişilerle aynı koridorda bulunması nedeniyle suçlanıyor. Yıldız ise buna şöyle yanıt veriyor: “Aynı binada, aynı koridorda yürümek, ceza hukukunda müşterek fail olmak için yeterli bir sebep olamaz.”
Hukuki Değil, Politik Bir Süreç
Yıldız, bu sürecin bir hukuk davasından çok, siyasi bir tasfiye olduğunu savunuyor. Özellikle iddianamelerde yer alan çelişkiler, maddi hatalar ve hukuki olmayan gerekçeler, bu iddianın dayanaklarını zayıflatıyor. Mahkemeye sunduğu 14 dilekçede bu çelişkileri ve eksiklikleri ayrıntılı şekilde belgeleyen Yıldız, “Benim değil, sistemin kendisinin suç üretme kabiliyeti sorgulanmalı,” diyor.
Sırada Ne Var?
Bu haber dizisinin ilk bölümünde, Ahmet Yıldız’a yöneltilen 20:02 iddiasının detaylarını ve savunmasını ele aldık. Bir sonraki yazıda ise Yıldız’a yöneltilen ikinci büyük suçlama, yani saat 21:22’de komuta katına giren özel kuvvet personeline eşlik ettiği iddiasını, yine belgelerle birlikte analiz edeceğiz.
Asım Durmaz