İhbarcı Binbaşı O.K. ve Tümgeneral Hakan Atınç

İhbarcı Binbaşı O.K. ve Tümgeneral Hakan Atınç
24/11/2022

Kara Havacılık Okul Komutanı Tuğgeneral Ünsal COŞKUN, 15 Temmuz davaları kapsamında 17. Ağır Ceza Mahkemesinde verdiği ifadesinde, 15 Temmuz günü MİT’e giderek darbe yapılacağını ihbar eden Binbaşı O.K. hakkında çeşitli sorular yöneltti. 

15 Temmuz olaylarından 8 saat önce MİT’e giderek darbe yapılacağını bildiren O.K.’nın savcılık tarafından ifadesinin alınmasına müsaade edilmediğini, gerçeklerin ortaya çıkması ve kamuoyunun doğru şekilde bilgilendirilmesi engellendiğini ifade ettikten sonra; 

“O.K, siz olaylardan tam 8 saat önce doğrudan MİT'e gidip en üst düzeye kadar bizzat kendiniz bilgilendirme yapmanıza rağmen orada neler yaşadınız? Söylediklerinize ne işlem yapıldı? Bu olaylar neden önlenemedi? şeklinde sormak ve gerçekleri öğrenmek isterdik! Kendisinden bu kapsamda neler istendi? Genelkurmay Başkanı veya ihbara işlem yapan Kara Kuvvetleri Komutanı ile görüştürülmek istenmedi mi?” sorularını bizzat O.K. ya sormak istediğini ancak mahkemelere gelmediği için soramadığını belirtti. 

Genelkurmay Başkanı Hulusi AKAR’ın bu ihbar sonrası Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ı Kara Havacılık Komutanlığına gönderdiğinin altını çizen Tuğgeneral ÇOŞKUN; ancak Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ın Kara Havacılık Komutanlığı’ndayken ihbarcı Binbaşı O.K. nın da aynı kışlada olmasına rağmen onunla görüşmemesinin hayatın doğal akışına ters olduğunu söyledi. 

MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın o günkü olayların aydınlatılmasını sağlayacak en önemli kişilerden birisi olduğunu vurgulayan Tuğgeneral COŞKUN özellikle MİT Müşteşarı Hakan FİDAN’a ; 

O.K. tarafından bir darbe faaliyeti olabileceği söylenmesine rağmen bu ihbarın neden sadece 3 helikoptere indirgendiğini, ihbardan sonra O.K.’nın üzerine kamera ve dinleme cihazı takılarak postacı koduyla Kara Havacılık Komutanlığına ne maksatla gönderildiğini" sormak istediğini ama mahkemelere gelmediği için soramadığını ifade etti. 

Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki ÇOLAK ve Garnizon Komutanı Metin GÜRAK’ın kışladan ayrılması sonrasında Hakan Atınç paşanın odasında otururken, nöbetçi amiri olan Özcan Karacan’ın kendisiyle acilen görüşmek istemesi üzerine dışarı çıktığını ve daha sonra nöbetçi amirinin bizzat kendisine; 

Genelkurmay Karargâhından arandığını, karargâhta terör tehdidinden kaynaklanan saldırı sonucu yaralıların olduğunu ve tahliye için ivedi helikopter talep edildiğini, ayrıca Hakan paşanın Kara Kuvvetleri Komutanlığı emrine alındığı, Kara Havacılık Komutanı olarak da benim görevlendirildiğim, konuya ilişkin mesajın ise çekilmekte olduğunu” ilettiğini söyledi. Ancak kendisinin her hangi bir mesaj gelmeden böyle bir görevlendirmeyi Hakan Paşaya söylememin uygun olmayacağını ifade etmesi üzerine; yaralı tahliyesi ve terör tehdidinin aciliyetinden dolayı nöbetçi amiri Özcan makam odasına girip konuyu Hakan Paşaya arz edince, Hakan ATINÇ paşanın kızgın bir vaziyette; 

Hayırlı olsun madem, ne emrediyorlarsa yapın!” demesi üzerine kendisinin öncelikle terör tehdidine yönelik gerekli tedbirlerin alınması için emir ve talimatlar verdiğini vurguladı. 

Hakkındaki başka bir iddianın ise; Kara Havacılık Komutanı müşteki Hakan Atınç'ın enterne edildiği, elleri bağlanarak rehin alınması olduğunu ifade eden Tuğgeneral COŞKUN; tanıklardan bizzat Hakan ATINÇ paşanın şoförü olarak görev yapan Doğan ATAVCI’nın tanık beyanında “ kapıyı açtığımda komutanımızla karşılaştık. Komutanım tulumluydu, istirahat yatağının üzerindeydi, göz göze geldiğimizde o da dondu, ben de dondum, devamında da elleri bağlı değildi, normal yatak üzerine uzanmış, o şekildeydi “; 

Ellerinde kelepçe yok muydu?” sorusuna ise “kelepçe masanın üzerindeydi, komutanımın ben gördüğümde ellerinde kelepçe yoktu, elleri açıktı” dediğini vurguladı. 

Yine Hakan ATINÇ paşanın ifadesinde masanın üzerinde renkli bardakta su olduğunu ve plastik kelepçe olduğunu belirttikten sonra; Hakan Atınç'ın, 

Bu suyu getirdiler, içmedim dedi, o suyu ve kelepçeler de pazar günü askeri savcıya materyal olarak teslim ettik “ dediğini vurgulayan Tuğgeneral COŞKUN; 

Ancak, kelepçe veya su bardağında yapılan incelemelerden bir sonuca ulaşılamaması gerçekten ilginçtir! diyerek savunmasına devam etti. 

O gün Hakan Atınç’ın odadan neden hiç çıkmadığını veya kışlayı terk edip gitmediğini merak ettiğini vurgulayan Tuğgeneral COŞKUN;

“Ancak, mahkeme sürecinde, kendisinin bu davranışının o gün yapabileceği en iyi hareket tarzı olduğunu anladım. Şayet birlik dışına çıksa neden birliği darbecilere teslim ettin, odadan dışarı çıksa veya telefonla birileriyle görüşse, darbecilerle işbirliği yaptın suçlamasına maruz kalacaktı. Oysa odadan dışarı rahatlıkla çıkabilecekken, masanın üzerine odada bulunan herhangi bir şekilde kullanılmış kelepçeyi koyup, birilerinin içeri girip kendisini kurtarmasını beklemesi şüpheden kendisini kurtardığı gibi müşteki sıfatı bile kazandırmıştır. Kendisinin derdest olmadığı açık ve net ortada iken, benimle ilgili bu iddialarının da diğerleri gibi gerçeklerden uzak olduğu görülmektedir. 

Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ın Kara Havacılık Komutanlığı’ndayken ihbarcı Binbaşı O.K. nın da aynı kışlada olmasına rağmen onunla görüşmemesinin;

Tümgeneral Hakan ATINÇ’ın, bizzat Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki ÇOLAK tarafından bildirilen ihbara hiçbir işlem yapmamasının;

İhbardan sonra O.K.’nın üzerine kamera ve dinleme cihazı takılarak postacı koduyla Kara Havacılık Komutanlığına gönderilmesinin, Türk Silahlı Kuvvetleri personeline kurulan kumpasın bir delili olduğu muhakkaktır. Ne yazık ki bu kumpasta bizzat Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının başrolde olmaları ise ayrıca hazindir.