Bir Paragraflık Metinle Ağırlaştırılmış Müebbet Cezası
Bir Paragraflık Metinle Ağırlaştırılmış Müebbet Cezası
Türkiye’de oynanan 15 Temmuz tiyatrosu ve RTE’nin yaptığı 20 Temmuz sivil darbesi sonrasında yaşanan binlerce hukuk katliamı, bu katliam sonucunda karartılan hayatlar ve zayi edilen yetişmiş insanlardan spesifik bir örneğe dikkatinizi çekmek istiyorum; Kurmay Albay Muzaffer Çoban.
O da tıpkı Hulusi Akar ve Abidin Ünal gibi Kayseri’li, ancak onlar kadar şanslı değil. Aslında öyle dememek lazım. Onlar gibi kurnaz ve çıkarcı değil demek lazım. Onların aksine, böyle yollara tevessül etmeyecek kadar karakterli ve onurlu demek lazım. Neden tevessül etsin ki? Girdiği bütün okulları (Kuleli Askerî Lisesi, Kara Harp Okulu, Zırhlı Birlikler Okulu, Kara Harp Akademisi ve US Naval Postgraduate School) derece ile bitirmiş ve yurt dışı eğitimlere sahip yetenekli bir kurmay subay… Diğer ikisinin hırsla, ihtirasla ve kumpaslarla elde ettikleri şeyleri, O, alın teri ile elde etmiş bir Anadolu çocuğu. Belki de bundadır ki, diğer ikisinin önü “Allah’ın lütfu (!) darbe” ile otobana çevrilirken, bu gariban vatan evladı sadece bir paragraflık kopyala yapıştır bir iddia ile ağırlaştırılmış müebbet hapse çaptırıldı. Kendisinin ve bütün ailesinin hayatı karartılırken ikinci bir paragrafa bile ihtiyaç duyulmadı. Kendi ifadesinde, “bu bir paragraf içeresinde kendisinin ne ile suçlandığı ve hangi delile dayanarak suçlandığı ile ilgili bir şey bulamadı”.
Belki de hedef tahtasına oturtulmuştu birileri tarafından, çünkü çok kritik görevler icra etmiş, çok şey görmüş ve yasamıştı. Nasıl mı? Uzun yıllar General ve Amiral Şubede görev yaptı. Bilenler bilecektir, bu şube bütün TSK’nin en mahrem yeridir. Genelkurmay Başkanı dahil bütün general ve amirallerin şahsi dosyaları, özel durumları bu şube tarafından takip edilir. Bütün bu işler, resmi olarak bu şubenin görev alanındadır. Ayrıca Yıllık Askerî Şura (YAŞ) toplantılarını organize ederler. Kimlerin terfi edeceğini ve kimlerin emekli edileceği gibi konuların ön hazırlık ve çalışmalarını yaparlar.
O Generallerin YAŞ Kararlarında Hulusi Akar ve Yaşar Güler’in İmzaları Var.
Bütün bu YAŞ toplantılarını çok iyi bilen Kurmay Albay Muzaffer Çoban, mahkemede şunları söylemektedir:
“Şimdi iddianame sayfa 430'da diyor ki, Yüksek Askerî Şûra 2011 ve sonrasında terfi eden general amirallerin büyük çoğunluğunun F…'cü oldukları iddia edilmekte. Resmi olarak bu zaten, görüyoruz hepsinde yazıyor. Daha sonra resmi olarak şimdi YAŞ toplantılarına kimlerin katıldıkları belli. Toplantılarda kimlerin terfi edecekleri, hangi oylarla terfi ettirildikleri belli. Terfiden sonra atama kararlarını onaylayanlar da belli. Bir örnek olarak vermek gerekirse, YAŞ 2012, YAŞ 2013'te YAŞ Genel Sekreteri, dönemin Genelkurmay II’nci Başkanı Hulusi Akar. YAŞ'ın Genel Sekreteri YAŞ'ın tamamen icrasından sorumlu. YAŞ'ın, ta anketlerin yapılmasından sürecin işletilmesine kadar sorumlu olan kişi. Hulusi Akar daha sonraki YAŞ toplantılarına da Kuvvet Komutanı olarak katıldı.
YAŞ 2014, YAŞ 2015'e geldiğimiz zaman da YAŞ'ın Genel Sekreteri II’nci Başkan Yaşar Güler. YAŞ'ın başkanına geldiğimiz zaman da 2003'ten 2014'e kadar 12 sene aynı kişi YAŞ'ın Başkanı, o da Başbakan. Dolayısıyla eğer iddianamede Savcılık tarafından yapılan böyle bir suçlama varsa, YAŞ üyelerinin seçtikleri tamamen F…’cülerse bunların 150 tanesi hem darbeyi de icra ettilerse o zaman bunlarla ilgili Savcılığın bir suçlamada bulunması lazım. Ama bunlar değil de kendilerine geçen herhangi bir suçlama yapılmamış durumda. Şimdi bu kişiler hakkında herhangi bir soruşturma yapılmazken, 15 Temmuz gecesinde bir şekilde karargâhta olaylar içinde kalmış, hiçbir şeye karışmamış̧, herhangi bir cebir ve şiddet kullanmamış kişilerin darbeden yargılanması hakkaniyete uygun değildir”.
Generalin Çaycısı Er Sorgulandı Ama Hulusi Akar ve Yaşar Güler Sorgulanmadı.
Düşünsenize, o gece Genelkurmay Başkanlığında görev yapan ve tek işi Tuğgeneral Ertuğrul Gazi Özkürkçü’ye cçay getirmek olan er bile işkence ile sorguya tabi tutulurken (Albay Çoban’ın ifadesi sayfa 25), Hulusi Akar ve Yaşar Güler bütün bu olaylar karsısında hiçbir sorguya tabi tutulmuyor. Bu durumu izahata kelimeler kifayetsiz.
Albay Çoban’ın savunmasında dikkat çektiği bir diğer önemli çelişki de, Genelkurmay’da 16 Temmuz günü yapılan tutuklamalar ve devamındaki günlerde serbest bırakılan kişilerdir. Savunmasında ısrarlı bir şekilde, o gün sadece ve sadece mesaide bulunmak ibaret olan fiilinin, o hararetli gecede, meşru müdafaa için dahi eline silah almadığı, nizamiyelerin kapalı olmasından dolayı mesaiyi terk edemediği hususuna dikkat çekerek, benzer durumdaki başkalarının serbest bırakıldığını vurgulamaktadır. Hatta, tek tek isim vererek, o gece ellerinde silahla Genelkurmay koridorlarında dolaşan ve bu durumun güvenlik kameralarına yansıyanların doğru dürüst sorgulanmadan serbest bırakılırken, kendisinin ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırıldığını haykırmaktadır.
Sonuç olarak, yukarıdaki iki çarpıcı örnekte de görüldüğü gibi, yapılan yargılamaların suçu-suçluyu arama gibi derdi olmamıştır. Fiili bizzat işleyenler, farklı gerekçeler ile kayırılıp gizlenirken, tek kaygısı onurlu bir şekilde görevini icra etmek olan Kurmay Albay Muzaffer Çoban ve onun gibiler, darbe tezgâhı ile harcanmıştır.
Mesut CAN