15 Temmuz Yargılamalarında Çifte Standartlar
Bir Asker Mesaide Olduğu İçin Tutuklanırken, Diğeri Tutuklanmadı? Neden?
15 Temmuz 2016 Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli dönüm noktalarından birisi idi. Bu tarihte Türkiye’de gerçekten bir darbe oldu. Ama bu darbe AK Parti Rejiminin ve onun yandaşlarının iddia ettiği gibi bir grubun seçim ile gelmiş olan meşru yönetimi devirmek için yaptığı bir darbe değil idi. Tam tersine Erdoğan’ın daha önceki yıllarda ifade ettiği “Demokrasi Treni”nden inmek için yine kendi ifadesi ile “Allah’ın Lütfu’’ idi. Bu sözde/kontrollü darbe girişiminden sonra ülkede demokrasi askıya alındı, parlamenter sisteme son verilerek yasama, yürütme ve yargı gücünün tek kişinin elinde toplandığı adına başkanlık denen bir sisteme geçildi.
Meşhur Reichstag Yangını’ndan sonra, Hitler’in muhaliflerini saf dışı etmek için kurdurduğu mahkemelere benzer mahkemeler kuruldu ve davalar açıldı. Bu mahkemelerin aslında siyasi otoritenin, daha doğrusu Saray’ın verdiği kararları onaylamaktan başka hiçbir işlevi yoktu. Çünkü zaten Hukuk kuralları, adil yargılama, savunma hakkı, suçun şahsiliği vb. ne varsa bu mahkemelerde bir geçerliği yoktu. Zaten tasfiye listeleri hazırdı ve karar verilmişti. Bu iddiaları ispatlamak için sadece birkaç davanın tarafsız bir gözle incelenmesi yeterli olacaktır. Ve bunun için derin bir hukuk bilgisine ve tecrübesine sahip olmaya da gerek yoktur. Vicdanı olan herkes bunu çok rahatlıkla görecektir.
Bahsi geçen davaların bir örneği Özgür Solakoğlu’nun davasıdır. Özgür Solakoğlu, 17 Temmuz 2016 tarihinde memleketi Hopa’da gözaltına alınmıştır ve halen Sincan 1 No’lu F tipi kapalı ceza evinde tutuklu bulunmaktadır.
Konunun kolay anlaşılabilir olması için Özgür Solakoğlu’na atılı suçlamalar tek tek ele alınacak ve devamında bu suçlama ile ilgili tutarsızlıklar, delilden yoksunluklar ve sübjektif yaklaşımlar ortaya konacaktır.
Özgür Solakoğlu hakkında iddia makamının sunmuş olduğu mütalaada hakkında üç suçlama bulunmaktadır :
1. Saat 21:22'de kışlaya giren darbeci(!) özel kuvvetler görevlilerinin darbe taraftarı olmayan personeli enterne edip alıkoyduğu halde, olay günü karargâhta bulunan sanığa herhangi bir şekilde müdahalede bulunmadıkları,
2. Sanığın rahat bir şekilde karargâhta gezerek darbeci personele destek verdiği,
3. Darbe girişiminin başarısızlığa uğradığını anladığında kışlayı terk ederek memleketi Hopa'ya gittiği, oradan da Gürcistan'a kaçmak isterken güvenlik güçlerince sınırda yakalandığı, suçlamasıdır.
Özetle sanık hakkında suç olarak ortaya konan iddialar; derdest edilmemek, koridorda gezerek destek vermek ve kışlayı terk etmektir.
Şimdi bunları sırası ile, sanığın savunması esas olmak üzere ele alacağız.
1. Darbeciler tarafından enterne edilmemek :
15 Temmuz akşamı Özgür Solakoğlu önemli bir evrakı Genelkurmay Başkanına arz etmek üzere mesaiye kalıyor ve bu husus 04 Nisan 2018 tarihinde, mahkeme huzurunuzda Özgür Solakoğlu’nun lehine tanıklık eden ve bu evrakı hazırlayarak kendisini dışarıdan devamlı telefon etmek suretiyle evrakın son durumunu takip eden ve halihazırda Genelkurmay Başkanlığında uzman sivil memur olarak çalışan tanık Tuğba Öz tarafından doğrulanıyor. Söz konusu evrakı Genelkurmay Başkanı’na arz etmek için mesaiye kalan Özgür Solakoğlu bir anda kendisini olayların içinde buluyor ve uzunca bir süre ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Anılan gecede çoğunlukla odasında bulunuyor. Silah kullanmıyor, hiç kimseye yani ‘’Darbecilere’’(!) herhangi bir yardımda bulunmuyor, kimseye emir vermiyor, kimseden emir almıyor. Cep telefonu ile (mesai başlangıcında zaten nizamiyeye bırakıyor) hiçbir konuşma yapmıyor. Odasını, evini, sahsına ait dijital verileri ihtiva eden kapsamlı aramada herhangi bir suç unsuruna rastlanılmıyor. Şahsına ait tüm kamera görüntüleri odasının önünü çeken tek bir kameraya ait. Kışlayı terk ettiği gece yarısına kadar 144 kamera ile izlenen Genelkurmay Karargahının başka hiçbir yerinde kendisine ait kamera görüntüsü yok. Hiçbir müşteki, tanık ve sanık beyanında bu faaliyete iştirak ettiğine veya herhangi konuda destek olduğuna dair beyan yok.
15 Temmuz Gecesi Bazı Askerler Genelkurmay Karargahında Olduğu İçin Tutuklanırken Yine Aynı Zamanda Orada Olan Diğer Askerler Tutuklanmadı.
Davanın savcısı, enterne edilmediği ve karargahtaki koridorlarda gezdiği için Özgür Solakoğlu’nu darbecilere destek vermekle suçlarken, aynı savcı aynı davada; Barış Demir, Cahit Kükey, Deniz Aydın, Murat Can Avtan, Mustafa Mengi, Serkan Candan, Ümit Keskin ve Murat Pekgüler'in tamamı hakkında beraat talep ediyor ve mahkeme de tutuksuz yargılamak üzere bu kişilerin tamamını tahliye ediyor. Oysa bu kişilerin ifadelerinden, hiçbirisinin enterne edilmediği ve alıkonulmadığı ve karargâhta serbestçe dolaştıkları anlaşılmaktadır. Örnek olarak; beraatı istenen Murat Pekgüler, Atilla Gökesaoğlu'nun derdest edilme faaliyetini izlemiş ancak savcı bu kişinin de beraatını istemiştir.
Dikkat edilirse burada somut bir suçlama yoktur, kıyas yoluyla bir suç uydurması vardır. Halbuki enterne edilmeme, koridorda gezme eylemlerini icra eden pek çok tanık hakkında işlem yapılmamış ve dahası aynı eylemleri yapan bir kısım sanık hakkında berat istenmiştir.
2. Rahat bir şekilde karargâhta gezerek darbeci personele destek vermek:
Kamera kayıtlarından ve kendi ifadesinden olay gecesi Özgür Solakoğlu’nun panik ve korku halinde, meydana gelen olayları anlamaya çalıştığı ve kendi odasından dışarı bu maksatla çıktığı, karşılaştığı kişilere ne olup bittiğini sorduğunda, bunun karşılığında ‘’Tatbikat’ cevabını aldığı ve hiçbir suretle bu kişilere herhangi bir yardımda bulunmadığı, silah taşımadığı, kimseyi enterne etmediği, kimseden emir almadığı ve emir vermediği görülmektedir.
İlk suçlamada olduğu gibi burada da savcı karargâhta serbestçe dolaşan ve yukarıda isimleri zikredilen şahısların beraatını istemiştir. Oysa Özgür Solakoğlu’nun tuvalete gitmesi bile iddia makamı tarafından koridorda gezmek olarak algılanmıştır.
Aynı Saatlerde Komuta Katına Giden Diğer Askerler Tutuklanmadı!
Beraatı istenen Cengiz Aydın, Deniz Aydın, isimli personelin olay günü saat 00:07:47'de alt kat merdivenlerinden gelerek komuta katına gittikleri tespit edilmiştir. Bu şahıslar ne enterne edilmişler, ne de alıkonulmuşlardır. Aynen savcının Özgür Solakoğlu’nu suçladığı şekilde, bu personel de karargâhta rahatça gezmektedir. Olay günü saat 00:06:32'de Albay Cengiz Aydın, Hasan Yücel oldukları değerlendirilen subayların görüntü izleme odasından çıkarak koridorun kuzey istikametine gittikleri tespit edilmiştir.
Mustafa Mengi, Serkan Candan ve Cahit Kükey'in ve daha başka kişilerin derdest edilmeden koridorlarda rahatça gezerken üstelik silah taşırken görüntülendikleri tespit edilmiştir. Buna rağmen savcı bu eylemi bu şahıslar için suçlama sebebi olarak görmemiş bunun ötesinde bu kişilerin beraatını istemiştir.
3. Darbe girişiminin başarısızlığa uğradığını anladığında kışlayı terk ederek memleketi Hopa'ya gitmek, oradan da Gürcistan'a kaçmak isterken güvenlik güçlerince sınırda yakalanmak :
Özgür Solakoğlu’nun kışlayı terk etme saati 05:00 civarıdır. Kışlayı terk etme girişimine başladığı saat ise saat 02:00 civarıdır. Kamera görüntülerden sivil elbiseyi giyerek dış kapıyı kontrol ettiği saatler incelenerek anlaşılmaktadır.
Sabah 05:00 Özgür Solakoğlu için yapılan suçlamada darbenin başarısız olduğu ve bunu anlayan sanığın kışlayı terk ettiği saat olarak yazılırken, aynı saat Satı Bahadır Köse’nin iddianamesinde darbede aktif rol aldığı ve atama listesindeki görev yerine hareket ettiği saat olarak kabul ediyor.
Yine aynı mahkeme tarafından yargılaması yapılan Sahil Güvenlik Komutanlığı davasında bir sanığa sabah 06:02'de karargâha gelmesi nedeniyle müebbet hapis cezası veriliyor. Bu da sabah 06:00'da darbe(!) faaliyetinin devam ettiğinin mahkeme tarafından onaylandığı anlamına geliyor.
Özgür Solakoğlu ifadesinde Artvin'e gitme sebebinin, olaylar sakinleşinceye kadar kendisini güvende hissedeceği bir yere gitme ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Kışlayı terk ettikten sonra babasının evine gidiyor. Yaşadığı panik ve stres nedeniyle mantıklı karar verme sürecinden çok uzak olduğunu, kimin darbeci, kimin karşı tarafta olduğunu tam olarak kavrayamadığını belirtiyor. Televizyondaki işkence görüntüleri, üzerime suç atılır endişesi belli bir süre başka bir yerde kalma ihtiyacını hissediyor ve olaylar sakinleşinceye kadar güvenli bir yerde kalmaya karar veriyor.
Sınır Kapısında Yakalanmadı, Sınır Kapısına Hiç Gitmedi, Pasaportu Bile Üzerinde Değildi
Özgür Solakoğlu iddianamede belirtildiği üzere sınır kapısında yakalanmıyor. Üzerinde ne pasaport ne de nüfus cüzdanı var. Sadece ehliyet, askeri kimlik kartı, kütüphane kartı gibi şahsını tanıtacak belgeler var. Bunun ispatı Hopa İlçe Emniyet Müdürlüğünün tutanağı. Ama iddiaya göre sanık yurt dışına kaçmak için Hopa’ya gidiyor. Ve ayrıca şahsın sınır kapısında yakalandığına dair bir resim veya bir tutanak yok. Dosyasında böyle bir delil yok, çünkü böyle bir olay meydana gelmemiş. Peki Özür Solakoğlu nasıl yakalanıyor? Otobüsle Ankara’ya dönmeye çalışırken stresli hareketleri insanlar tarafından fark ediliyor ve o sırada bölgede bulunan taburun askerleri tarafından gözaltına alınıyor.
Bir Akademik Başarı Kıskançlığından Kaynaklı Tanıklık Daha.
Özgür Solakoğlu’nun dosyasında dikkat çeken diğer bir konu ise, kendisi aleyhinde tanıklık yapan Gökhan Eşel’in ifadeleri. Bu konu aslında tek başına ele alınması gereken bir konu ve daha sonra incelenecek. Burada sadece insanların kimler tarafından, hangi delilsiz iddialarla suçlandığını ortaya koymak için bir tek hususa yer verilecek.
Tanık Gökhan Eşel ifadesinde, Özgür Solakoğlu’nu şahsen tanımadığını, sadece ismen tanıdığını ifade ediyor. Ancak sadece ismen tanıdığı Özgür Solakoğlu’nun 14 yıl önce yani 2004 yılında yaptığı yüksek lisans tez konusunu, hangi üniversitede yüksek lisans yaptığını, tez danışmanını hatırlıyor ve bunları 2016 yılında meydana gelen sözde darbe girişimi ile irtibatlandırıyor. Bu konuyu şimdilik bu kadar ifade ediyor ve sizin hayal gücünüze havale ediyoruz.
15 Temmuz Yargılamaları Hukuk Katliamıdır.
Sonuç olarak; Özgür Solakoğlu’nun davası şu anda Türkiye Cumhuriyeti Mahkemelerinde karara bağlanan ve halen devam eden binlerce davada Türkiye’de hukuk sisteminin nasıl katledildiğini gösteren davalardan sadece birisi.
Bu davaların büyük çoğunluğunda ;
- İddialar tamamen sübjektif,
- Ortada bu iddiaları ispat edecek somut deliller yok,
- Suçun şahsiliği, aksi ispat edilene kadar herkesin masum olduğu, savunma hakkı, silahların eşitliği ilkesi, avukat ile müvekkilinin mahkeme dışında gizlice görüşme hakkı vb. ilkelerinin hepsi rafa kaldırılmış,
- Delilden suça ve suçluya ulaşmak yerine baskı ve işkence altında alınan ifadeler ve yalancı tanık ifadeleri ile sanıktan delile ulaşılmaya, daha doğrusu delil üretilmeye çalışılıyor.
Ümit ediyoruz ki bir gün Türkiye’ye gerçek hukuk geri gelecek ve bugün hukuk dışı hareket eden kim varsa, Nazilerin hâkim, savcı, avukat, asker, polis, istihbaratçı, doktor, hapishane müdürü, infaz koruma memuru, işkencecileri gibi mahkemeler önünde hesap verecek.