15 Temmuz’un Yıl Dönümünde Hasan Tahsin Paşa ve Hulusi Akar

15 Temmuz’un Yıl Dönümünde Hasan Tahsin Paşa ve Hulusi Akar
15/07/2022

Kürsüdeki subay takdimini bitirmiş ve sonuç cümlesini ifade etmeye başlamıştı.

Komutanım ! Bir şehrin yakılıp yıkılmasını önlemek için... demişti ki. Komutan sözünü kesti ve :

- “Yüzbaşım bir şehrin yakılıp yıkılmasını önlemek için dahi olsa, savaşmadan bir şehri düşmana teslim etmek hiçbir hal ve şartta kabul edilemez. Bunu ne tarih, ne de bu millet affeder.”

Yüzbaşının takdim konusu; ‘’Birinci Balkan Harbinde Selanik’in Hasan Tahsin Paşa tarafından, Yunan Ordusuna savaşmadan teslim edilmesi’’ idi.

Hasan Tahsin Paşa (1845–1918), Birinci Balkan Savaşında görev almış bir Osmanlı generalidir. 

Birinci Balkan Savaşı başladığı sırada Selanik'teki 8. Geçici Kolordu Komutanı olarak görev yapan Hasan Paşa,  tek kurşun bile atmadan ve mahiyetindeki askerlerinin de yaşamlarını teminat altına alarak(!), silahları da ellerinden alındıktan sonra, 8 Kasım 1912'de Selanik'i ve 26.000 Osmanlı askerini Yunan ordusuna teslim eder. Bu silahsız askerlerin büyük bir kısmı üç gün içerisinde Yunan ordusu tarafından ağır muamele ve şiddete maruz kalarak öldürülür bir kısmı da açlıktan hayatını kaybeder, ama yalnız Hasan Tahsin Paşa’ya dokunmazlar. Böylece Selanik, 482 yıllık Osmanlı egemenliğinden sonra Yunanistan’a devredilir. Bu sebepten, Hasan Tahsin Paşa Divanı-Harb tarafından vatan haini olarak gıyabında yargılanır ve idam edilmesine karar verilir.

Osmanlı Devleti tarafından vatan hainliği ile yargılanan Paşa Yunanlılar tarafından ise çok sevilmekte ve şehrin kurtarıcısı olarak görülmektedir. 

Hasan Tahsin Paşa’nın mezarı halen Yunanistan Kara Kuvvetleri’ne ait bir müzede bulunmaktadır.

Tarih tekerrürden ibarettir, söylenen sözler kaydolur, kaybolmaz ve herkes söyledikleri ile bir gün yüzleşir.

Selanik’in savaşmadan Yunan ordusuna teslim edilmesine, o gün hainlik diyen komutan Hulusi Akar’dan başkası değildir.

Oysa kendisi Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst makamında bulunmasına, verdiği emirleri kimsenin mütalaa dahi etmeye cesaret edemeyeceği komutan olmasına rağmen, Hulusi Akar, Türk Silahlı Kuvvetlerini, hiç mücadele etmeden, direnmeden, hırsız, adaletsiz ve hukuk tanımaz bir rejime teslim etmiştir. Hulusi Akar’ı tanıyanlar bilir. O akıllı, kurnaz, pragmatist ve her şeyi kendi kontrolü altında tutan bir karakterdir. Dolayısı ile Hulusi Akar’ın 15 Temmuz’a giden yolun taşları döşenirken bundan haberdar olmaması akla çok yatkın bir düşünce değildir.

Hulusi Akar’ın 15 Temmuz sözde darbe girişimindeki rolü ve bilgisi iki şekilde değerlendirilebilir. 

Birincisi; Hulusi Akar daha en başından beri bu plandan haberdardır ve Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde böyle bir kumpas ile cebren yapılacak tasfiyeye onay vermiştir. Bu durumda zaten onun için söyleyecek bir şey yoktur ve durumu ortadadır. Silah arkadaşlarına kumpas kuran bir Genelkurmay Başkanı.

İkinci ihtimalde; Hulusi Akar, basına yansıyan kendi ifadesine göre, bir darbe teşebbüsünü, 15 Temmuz günü 17.00-18.00 sıralarında Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler’den öğreniyor. Bunu öğrendikten sonra yaptığı tek iş Kara Kuvvetleri Komutanını ve Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanını Kara Havacılık Komutanlığı’na göndermek oluyor. 

Böyle vahim bir olayı engellemek isteyen bir Genelkurmay Başkanı ne yapar ?

1. Kuvvet Komutanlarını düğüne göndermez. Onlara derhal emir verir ve hepsini birliklerinin başına çağırır.

2. Birliklere ”Harekât Yıldırım” kodu ile bir mesaj yayımlar, bütün personeli kışlalarına çağırtır ve ikinci bir emre kadar hiç kimsenin kışlayı terk etmemesini, terk etmeye kalkışanların engellenmesini emreder.

Eğer Hulusi Akar bu kadarını dahi yapmış olsaydı, o kadar masum insan, Gölbaşı’ndaki çevik kuvvet polisleri, köprüdeki Harp Okulu öğrencileri ve daha onlarcası hayatını kaybetmez, yaralanmaz ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarı bu kadar zedelenmezdi. 

Hulusi Akar’ın 15 Temmuz’un neresinde olduğu konusunda en önemli işaretlerden göstergelerinden ikisi, kendisi ile ilgili onca iddia olmasına rağmen hiçbir mahkemeye ifade vermek için çağrılmamış olması ve ülkeyi karanlığa sürükleyen böyle bir olayın ardından Milli Savunma Bakanı yapılmış olmasıdır. 

15 Temmuz ile ilgili halen çok karanlık alan var. Aslında bunların aydınlatılması ve anlaşılması çok da zor değil. Ama gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. Vakti zamanı geldiğinde bu sis perdesi ortadan kalkacak, kimin hain kimin kahraman olduğu ortaya çıkacak ve Hasan Tahsin Paşa’ya bir isim veren tarih Hulusi Akar’a da hak ettiğini verecektir. 

Görünen o ki diktatörler diktatörleri, hainler hainleri örnek alıyor.

Henüz Hulusi Akar mahkemeye giderek kendisi hakkındaki iddialara bir cevap vermedi. Biz hukukun üstünlüğüne inananlar olarak savunma hakkının kutsallığını zaten kabul ediyoruz.

Ancak;

Selefi Hasan Paşa ile Hulusi Paşayı yan yana getirdiğimizde ve Hasan Paşa hakkında Divan-ı Harp tarafından verilmiş olan “Vatan Haini” kararını esas aldığımızda (ki Hulusi Akar da bunu kabul ediyor), yaptıkları “ciddiyet ve samimiyet” ile taban tabana zıt olan Hulusi Paşa için, “bir haindir” ifadesini rahatlıkla kullanıyoruz.

 

“Olsun be aldırma Yaradan yardır...

Sanma ki zalimin ettiği kârdır...

Mazlumun ahı indirir şâhı...

HER ŞEYİN BİR VAKTİ VARDIR.! “

 

İbrahim Akıncı