Saf Kötülük

Saf Kötülük
15/03/2023

15 Temmuz vakasından beş gün sonra, üç ay için ilan edilen ve üç ay aralıklarla yedi kez uzatılan Olağanüstü Hal dönemine girildi. Ülke gerekçesiz olarak iki yıldan fazla kanunsuz ve keyfi kanun hükmünde kararnameler ile ‘saf kötülük’ tarafından yönetildi. 

 

Saf kötülük’ darbesi: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi

Saf Kötülük’, 16 Nisan 2017 tarihinde olağanüstü hal şatlarında yapılan referandum ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dediği milli ve yerli bir ‘şey’ ile 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet davalarının başlangıcından itibaren fiili olarak devam eden tek adam iktidarını resmi olarak hayata geçirdi. ‘saf kötülüğün’ vücut bulmuş hali olan bu yeni ‘şey’; yasama, yürütme ve yargı sistemini kontrol ve baskı altına alan bir düzen kurdu.

Böylece resmen ‘tek’ kalan ‘saf kötülük’ insan hakları ihlalleri, işkence, yurt içi ve yurt dışında adam kaçırma, kendi yazdığı Anayasa ve Meclis’i fiilen ilga, hukuksuzluk, militan hukuk, hırsızlık, yolsuzluk ve adam kayırmacılığını açıkça ve sistematik bir şekilde yapmaya başladı. Bir taraftan çok pahalı inşaat projeleri ve bunlara bağlı olarak verilen 20-30 yıllık dövize endeksli garantilerle hazinenin içi boşaltıldı, diğer taraftan da kamuda kendi taraflarını istihdam edebilmek maksadıyla mülakatlarla liyakatsiz ama sadık küçük ‘saf kötüler’ devlet kurumlarına memur olarak dolduruldu. Güvenlik bürokrasi- Genelkurmay, Jandarma, Polis ve Adalet camiası tamamen yeniden dizayn edildi.


Halkın kalanı ‘saf kötülük’ ile tanışıyor: Kahramanmaraş Depremi

Son altı yıl boyunca hiç ara vermeden ve sürekli artan tempoda icraatlarına devam eden ‘saf kötülük’ iktidarı yüz binlerce insanı mağdur ederek güçlendi, büyüdü ve ülkenin tamamı ile baş edecek seviyeye ulaştı. Bildiğiniz gibi en yakından 17 ve 25 Aralık 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet operasyonları ve 15 Temmuz vakası sonrasında zulme maruz kalarak sivil ölüme mecbur edilenler olmak üzere bir kısım ötekiler ‘saf kötülük’ ile çoktan tanışmışlardı. Kalan halk ise 6 Şubat’ın soğuk deprem sabahında ‘saf kötülük’ ile bizzat tanıştılar. 

Türkiye bir deprem ülkesi. Son çeyrek asırda, 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde Gölcük ve Düzce merkezli, 2011 yılında da Van merkezli ve en sonuncusu Maraş merkezli olmak üzere dört büyük deprem yaşayan Türkiye’de, resmi rakamlara göre yaklaşık 77000 vatandaş hayatını kaybetti. 

6 Şubat 2023'te dokuz saat arayla meydana gelen, merkez üsleri sırasıyla Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Ekinözü ilçesi olan, 7.8 ve 7.5 büyüklüklerindeki depremler, ülkenin güney ve güneydoğusunda 13,5 milyon insanın yaşadığı on ilde etkili oldu. Depremlerde resmi rakamlara göre 47975 insan öldü, yüz binlerce insan yaralandı ve milyonlarca insan da kışın ortasında evini yurdunu terk ederek ülkenin diğer bölgelerine göç etti. Gerçek rakamlar ise ‘saf kötülüğün’ bizzat atadığı koordinatör valiye göre açıklananların en az üç beş katı idi.


saf kötülük’: Talimat gelmedi.

Doğal afetlerde ve özellikle de depremlerde olayın gerçekleşmesinden sonraki ilk 48 saat başta afetzedelerin ve canlıların kurtarılabilmeleri için kritik öneme sahiptir. Diğer bir ifade ile, arama kurtarma gayretleri ile hayat kurtarmaların büyük kısmı bahse konu olan ilk 48 saatte gerçekleşir. 
saf kötülük’ kritik ilk 48 saat içerisinde hiçbir resmi yardım ve kurtarma kuruluşunu deprem bölgesine sevk etmedi. Karar alıcı makamlara ulaşılamadı, ulaşılabilen yerel makamlar ise “Talimat gelmedi” yanıtını verdiler.
saf kötülük’ bununla da kalmadı ve yabancı yardım kuruluşları, deprem bölgesi dışından gelen gönüllü vatandaşlar ve gönderilen yardım malzemelerinin bölgeye ulaşmasını, bir şekilde ulaşabilenlerin de bölgede çalışmalarını engellemek için olağanüstü bir çaba harcadı. Mesela, BM’den gelen çadırlara AFAD damgası basmak gibi garip gerekçelerle yardımların bölgeye ulaşması engellendi, engellenemeyenler ise geciktirildi. Sosyal medyada bölgeden gelen haberler ve arama kurtarma faaliyetlerine katılarak ülkelerine geri dönen yabancıların paylaştıkları hikayelerde bu kasıtlı engellemelerin örneklerini görmek mümkün.

İnsan hayatı için çok kritik olan ilk 48 saatte yardım ve kurtarma kuruluşları bölgeye sevk edilmeyince, profesyonel ekiplerce rahatlıkla enkazdan kurtarılabilecek onca insan başta hiportermiden olmak üzere çaresizce can verdiler. ‘saf kötülük’ ancak üçüncü günden itibaren halihazırda orada olan yabancı ekiplerin ve gönüllülerin çalışmalarına kısmen izin verdi. Ayrıca göstermelik ‘devlet’ de bölgeye gelmeye başladı.


İnsanlar öldü ama ‘saf kötülük’ durmadı

Enkaz altından hala sağ olarak kurtarılabilecek insanlar varken ve ortada hiçbir sebep yokken yıkıntıların bir an önce kaldırılması talimatını verdi. Bu defa ‘talimat gelmişti.’ İlk 48 saatte ‘talimat gelmedi’ diye çalışmayan ‘saf kötülüğün’ iş makinaları, göçük altında kalmış insanların bedenlerini parçalaya parçalaya kamyonlara doldurup atmaya başladı. ‘saf kötülük’ bu cinayetlerin, mevtaların günlerdir enkaz başında çaresizce bekleyen anne babalarının, çocuklarının ve dahi yakın akrabalarının gözleri önünde işlenmesini de ihmal etmedi. 

Bu arada hala hayatta kalabilmiş bir kısım vatandaşlar da enkaz kaldırma çalışmaları esnasında muhtemelen hayatlarına veda etmişlerdir. Bazı rakamlara göre 100000’den fazla cansız insan hala enkaz altında iken iş makineleri çalışmalarına aralıksız devam ediyor. 

Alınan ‘safi kötü’ karar üzerine yabancı yardım ekiplerinin bir kısmı bu günaha ortak olmamak için açıklamalar yaparak felaket bölgesini terk etmişler. Yerli ve yabancı yardım ve kurtarma ekipleri tarafından enkaz altından ölü olarak çıkarılan sayısı tam olarak bilemeyeceğimiz insanlar otopsi raporu olmaksızın ceset torbası, çuvallar ve çöp poşetleri içerisinde toplu mezarlara gömüldüler.


‘saf kötülük’ depremzedeye seslendi: “Terbiyesiz, ahlaksız, namussuz, adi”

Deprem ülkesi Türkiye’de ‘saf kötülüğün’ depreme karşı aldığı tek tedbir vergi toplamak. Yaşanan depremlerden sonra geçici bir süreliğine konan vergiler de kalıcı hale getirilerek devlet bütçesinin gelir kalemleri içerisinde yerini aldı. Yirmi yılı aşkın ‘saf kötülük’ iktidarında kesintisiz olarak toplanan bu özel vergiler, Türkiye’yi deprem gerçeğine bilimin ışığında hazırlamak için kullanılmak yerine yaptırılan saraylar ile kurulan uçak filolar için, yandaş müteahhitlere verilen 20-30 yıllık taahhütlerde ve seçim rüşvetleri dahil olmak üzere maksadının dışında harcandı.

Üzerinden bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen deprem bölgesinde hayatta kalanların barınma-çadır, ısınma, kıyafet, yemek, banyo, tuvalet gibi en temel ihtiyaçları da hala karşılanmıyor. Olanlar da çok zor geliyor ve çok yetersiz olarak devam ettiriliyor. 

Bu durum, imkânsızlık veya koordine-yönetme beceriksizliği veya liyakatsizlikle açıklanabilecek bir durum değildir. Bu ‘saf kötülüğün’ güç gösterisidir. Öyle ya hem çadır göndermeyip hem de Kızılay’ı arpalık yapan bizzat kendisi olduğu halde “Çadır yok, Kızılay burada yok” diyerek sadece serzenişte bulunan depremzedelere ”terbiyesiz, ahlaksız, namussuz, adi" diye hakaret eden ‘saf kötülük’ ten başka ne olabilir. 

Uzmanlar tarafından nüfusu 16 milyon olan İstanbul’da 2030 yılına kadar deprem olma ihtimalinin %65 ler seviyesinde olduğu ifade ediliyor. Başta İstanbul ve çevresindekiler, Türkiye halkı ‘saf kötülüğün’ efsununda felaket günlerine doğru umarsız bir şekilde ilerliyor. Türkiye’deki yakınlarımızın ve milyonlarca insanın hayatı, mayası ‘saf kötü’ olan Tayyibizm ile gözleri karartılmış Tayyibanların elinde tehlikede. Ben onların sesi olmak istedim, size onları ve olanları anlatayım istedim. 

 

Mehmet Akbulut