Bir Subay Gözüyle 15 Temmuz Mahkemelerinin Çarpıcı Değerlendirmesi

Bir Subay Gözüyle 15 Temmuz Mahkemelerinin Çarpıcı Değerlendirmesi
09/06/2022

Bir Subay Gözüyle 15 Temmuz Mahkemelerinin Çarpıcı Değerlendirmesi

15 Temmuz Sözde Darbe Girişimini müteakip OHAL dönemi ve sonrasında, Türkiye’de yargı mekanizmasının hukuktan uzaklaşması ve bir kısım yargı mensuplarının temel hukuk normlarına aykırı olarak, mevcut iktidarın ve iktidar ortaklarının güdümünde kararlar vermesi hakikat olarak karşımızda durmaktadır. 

Çöken yargı mekanizması ile beraber mevcut hakim gücün yanında yer alarak, halka kasıtlı olarak yalan ve yanlış bilgiler ileten, algı operasyonlarıyla masum insanlar üzerine iftira atan bir medya yapılanması da  maalesef Türkiye’nin acı bir gerçeğidir.

Bu şartlar altında 15 Temmuz yargılamaları sürecinde ortaya çıkan gerçeklerin, mahkemelerde yaşanılanların, mahkeme heyetlerinin tarafsızlıklarını bozarak sanık ve sanık avukatlarına karşı olan haksız söz, tutum ve davranışlarının, iddianame makamını temsil eden yargı mensuplarının iddialarındaki tutarsızlıkların ve yanlışlıkların, müşteki ve müşteki avukatlarının sanıklara karşı iftira ve hakarete varan söz ve davranışlarının kamuoyuna tarafsız olarak iletilmesi mümkün gözükmemektedir.

Söz konusu yargılamaların nasıl bir ortamda, kimler tarafından ve nasıl gerçekleştirildiğinin kamuoyu tarafından da bilinmesi adına sanıkların yapmış oladukları savunmalar önem arzetmektedir. Bu noktada sözü Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesin’de yargılanan Dr.Alb. Doğan Öztürk’e bırakıyor ve mahkeme salonunda bulunan yargı mensuplarına ve müşteki avukatlarına yönelik tespitlerini sizlere aktarıyoruz;

Genel olarak bakıldığında hayatımda ilk defa bir mahkeme ortamı gördüğüm için bir kıyaslama yapma imkanım yok. Onun için bu tespitlerim sadece bu davaya mı mahsus, yoksa genelde mi böyledir onu bilemeyeceğim. Kuvvetle muhtemel, dönemin olağanüstülüğü, şartların anormalliği, insanların ideolojik ve duygusal ön yargıları, konjönktüre bağlı siyasi hava yoğunluğu ve elbette ki davanın özelliği dikkate alındığında yaşadıklarımız ve ortaya çıkan manzaranın büyük oranda bu davaya has yönleri olduğu düşünülebilir.

Bir mahkeme ve duruşma salonundan ziyade, herkesin ve her kesimin kendince belirli rolleri üstlendiği, benimsediği ve ona göre performans sergilediği bir tiyatro sahnesi gördüm ben. 

Mahkeme heyeti biri başkan biri genç iki üye. Savunmayı yapan sanıklar ne anlatırsa anlatsın „ben kararımı verdim, sadece usulü yerine getiriyorum, fazla uzatma“ lafzıyla dinleyen bir mahkeme heyeti. Bir tarafta fıtratında şakacılık olan ama davanın azametinden dolayı ciddi olma çabası gösteren, mümkün olduğunca usulde hata yapmamaya çalışan, bir taraftan da hakim güçten yana olduğunu konuşması, mimikleri ve jestleri ile vermeye çalışan bir mahkeme başkanı. Başkanın sanıkların yüzüne gülmekle birlikte ve duruşma sırasında usulen sanık lehine tavır koymakla birlikte ara kararlarda ve sonuçta acımasızca kararlar verdiği aşikar. Diğer tarafta hiç konuşmayan, çoğu etrafına veya sanıklara dahi bakmayan sürekli bilgisayardan bir şeyler takip ediyor görünen ama gerçekte o bilgisayardan ne takip ettiklerini açıkça merak ettiğim üyeler.

Duruşmalar başladığında, iddianameye hakim olmayan, sorduğu sorular ve yaptığı konuşmalar ile sanıkları kendisine güldüren, en kritik sanıkların savunmalarını yaparken dahi sesi hiç çıkmayan, hiç soru sormak aklına gelmeyen ancak AKP'li milletvekillerinin duruşmayı izlemeye gelişi ile birlikte bir anda dili çözülen, mutlaka kendisini soru sormak zorunda hisseden, aslında içerik ve kalite olarak oldukça savsaklanacak sorular yönelten ama tarafını belli eden ve ilgili yerlere mesajlarını ileten bir savcı.

Mağdur, müşteki, müdahil avukatları ise temsil ettikleri makamların ve mevki sahibi kişilerin güç ve itibarlarını da devşirmiş hisseden, hazirunun çoğunun nezdinde de öyle olan ama sanıklar ve bir kısım hazirun için de hiç de öyle olmayan, devşirdikleri güçleri ile mütenasip hiyerarşiye uygun bir şekilde önden ve kürsüye yakın köşeden itibaren oturma düzeni almış, kendilerince örgütlü, daha çok seyircilere ve ilgili makamlara mesajlar içeren sorular soran, her sordukları soruda 15 Temmuz gecesi halkla beraber nasıl kahramanlıklar yaptıklarını söyleyen, hakikati arama veya suçlu ile suçsuzu birbirinden ayırma gayretinden ziyade sanık konumundaki herkese iddianame ölçüsüzlüğünde hatta daha da acımasızca ithamlarda bulunan, geçmişlerinde sanıklardan çok daha fazla cemaat ile içli dışlı oldukları her hallerinden belli olan, sorularını devşirdikleri gücün hiyerarşisine uygun olarak önce Cumhurbaşkanlığın avukatı sonra da Başbakanlığın avukatı olacak şekilde sıra takip ederek yönelten, sordukları sorularla mahkeme başkanını dahi çileden çıkaran, bağırıp çağırarak, hamaset naraları atarak, yer yer tehditler savurarak, bazen de esasa faydası olmayan ama duruşmayı izleyenlerin hoşuna gidecek nitelikte söylemlerde bulunarak, soru kalitesindeki düşüklüğü giderme çabasında olan mağdur, müşteki, müdahil avukatları.“

15 Temmuz yargılamalarının yapıldığı diğer mahkemelerde de Dr.Alb. Doğan Öztürk’ün tespitlerine benzer tespitlerin yapılabileceği aşikardır. 

Umut ediyoruz ki, Türkiye’de, insan hak ve özgürlüklerini dikkate alan, insan onuruna yakışır muamelede bulunan, Adaletin Mülkün Temeli olduğu inancıyla hareket eden, tarafsız ve bağımsız bir yargı mekanizması tekrar kurulacak, masum insanlar tekrar özgür olacaktır.

Bugünün muktedirlerinin güdümünde hareket eden, temel hukuk normlarını dikkate almayan, insan onuruna yakışmayacak muamelede bulunan, suçu ve suçluyu koruyanlar ise elbette Adalet önünde hesap vereceklerdir.