15 Temmuz’da Halkın Sokağa Çıkarılması ve Askeri Kışlalara Yönlendirilmesi Önceden Planlanmış

15 Temmuz’da Halkın Sokağa Çıkarılması ve Askeri Kışlalara Yönlendirilmesi Önceden Planlanmış
01/10/2022

Sivil vatandaşların demokrasiye sahip çıkmak adına sokağa çıkması makul bir davranış olmasına rağmen, onları sokağa davet etmek suretiyle tehlikeye atarak provokasyonun orta yerine bırakan devlet yöneticilerinin ve kamu görevlilerinin sorumluluğu mutlaktır. Sokağa çıkan her unsurun demokrasiye sahip çıkmak için orada bulunmadığı ve kışkırtma amaçladığı da açıktır. Bu noktada akıllara bir soru gelmektedir.

Emniyet ve MİT halkı askeri kışlalara müdahale için yönlendirdi mi? 

Bu konu 15 Temmuz gerçeklerinin açığa çıkarılması için ayrı ve önemli bir başlıktır. Devlet otoritesinde görevli kamu görevlilerinin hepsinin aynı yöntemi işaret etmeleri, dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Celalettin Lekesiz’in basına yansıyan beyanları ve Avrasya ekolünün halkı sokağa çıkarma gayreti, halkın sokağa çıkarılmasının ve askeri kışlalara yönlendirilmesinin önceden düşünülmüş ve planlı olduğunun emarelerdir.

TSK 15 Temmuz'dan sonra yaptığı resmi açıklamada ordunun sadece %1,5’inin olaylara katıldığını açıkladı. TSK açıklamasına göre kullanılan teçhizat miktarı da çok az sayıdaydı. TSK’nın mevcudu, 247.000’i rütbeli personel, 271.000’i işçi, sivil memur, er ve erbaş olmak üzere yaklaşık 570.000’di. Yaklaşık 300 savaş uçağı, 2.500 tankı ve 170 askeri gemisi olan ordunun çok az sayıdaki uçağı, tankı ve gemisi olaylara müdahil oldu. Olaylara karışan askerlerin sayılarının son derece kısıtlı olduğu göz önüne alındığında olayları bastırmak için sivillerin kullanılmasına gerek olmadığı net olarak görülür. Bu kadar az sayıda askerin müdahil olduğu ve çok az sayıda silah ve teçhizatın kullanıldığı olayları bastırmak ve durdurmak için, yaklaşık 273.000 mevcutlu polis teşkilatı, 276.000 mevcutlu Jandarma teşkilatı ve olaylara karışmamış yüz binlerce askeri personel fazlası ile yeterliyken, sözde darbeyi durdurmak bahanesiyle sivil halk kasıtlı olarak askerlerle karşı karşıya getirildi.

Havuz medyası tarafından kullanılan “demokrasiye yaşamlarını hiçe sayarak sahip çıkan halk” söylemi, sivil halkın ezilme ve vurulma manzaraları, askerlerin linç edilme görüntüleri, 15 Temmuz sonrasında Anayasa’yı ve yasaları çiğneyerek hayata geçirilen antidemokratik koşulları ve illegal tedbirleri meşru göstermek ve halkın desteğini almak için kullanıldı.

Sokaklara çıkan kalabalık halk kitleleri bazı yerlerde polislere kalkan olarak kullanıldı. Ölümlerin büyük çoğunluğu, askerler tarafından yapılan atışlardan değil, farklı açılardan yapılan ve kim tarafından kullanıldığı halen belli olmayan silahlar yüzünden oldu.

Halkın canlı kalkan olarak kullanılması; olasılığı hem tarih hem de şehitlerin hatırası önünde birinci öncelikle araştırılması gereken konudur. Ölüme sebebiyet karşısında sorumluluğun tayini bakımından bir banka soygunu örneği irdelenebilir. Meşru müdafaa meşru bir eylem içinde olan görevliler için geçerli olmalıdır. Açık bir gerçektir ki, doğrudan halka yöneltilen hiçbir eylem yoktur. Halkın arasında önceden motive edilmiş ve hazırlanmış kitle vardır. 

Halkın veya parti tabanının önceden organize edildiği defaatle irdelenmiş, Foreign Affairs ve Focus dergilerinin ortaya koyduğu deliller ifade edilmiş bulunmaktadır.

Ankara İl Emniyet Müdürünün saat 22.05'te Genelkurmay’daki meraklı arayışları da tesadüfle ya da görev aşkıyla izah edilemez. Zira telsiz görüşmelerinden saat 21.29’da operasyon hazırlıklarının tamam olduğu anlaşılmaktadır. Garnizon Komutanı Metin Gürak’ın aynı anda hazır bulunuşunun ise hiç bir izahı yoktur.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın istediği telsiz görüşmelerinin yalnızca Asayiş, Çevik ve Karakol kanallarından seçilmiş bölümlerin verilmesi, 15.07.2016 saat 18.00 ile 16.07.2016 saat 08.00'a kadar 18.00-21.30 arasının Emniyet Genel Müdürlüğünce verilmekten imtina edilmesi, mahkemece ısrar edilmemesi, oyunun yalnızca o geceyle sınırlı olmadığını göstermektedir.

Kontrollü bir şekilde gelen telsiz görüşmeleri kayıtlarını incelediğimizde askeri kışlaların başlangıçtan itibaren polisin takibinde olduğu, belirli bir plana göre tertibat alındığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte bu konuşmaları yapan ve görevlendirilen polisler, ısrarlı taleplere rağmen mahkemeden kaçırılmıştır.

Aynı şekilde binlerle ifade edilen vatandaşların kitleler halinde zırhlı araçlara karşı canlı kalkan olarak kullanılmasının planlama, koordine, sevk ve idaresi emniyet birimlerince yapıldığı telsiz çözümlerinde açıkça görülmektedir.

Askeri birliklerin vatandaşa karşı saldırgan bir tutumda olmadığı, zarar vermekten imtina ettiği görülmesine rağmen bunu fırsata çevirmek için vatandaşın kışkırtıldığı da açıkça görülmektedir. Tankların ele geçirilmesi ve kullanılmasına yönelik önceden eğitilmiş personel bulundurulduğu da açıkça görüşmelere yansımış durumdadır. Gerek sanık, gerek müşteki ve tanık ifadeleri, gerekse polis telsiz kayıtları, tankların işgal ve mürettebatının linç edilmeye çalışıldığını açıkça ortaya koymaktadır.

Halkın demokratik tepkisi olarak lanse edilmeye çalışılan bu durumun, önceden planlı ve organize şekilde halkın canlı kalkan olarak kullanılması suretiyle cereyan ettiği de açıkça ortadadır.

Bu tehlikeli oyun TSK'nin öz disiplini ve mürettebatın linç edilme pahasına gösterdiği feragat ve basiretle atlatılmış ve engellenmiştir. Zira İç Hizmet Kanunu ve askerin silah kullanma yetkileri göz önüne alındığında, bu provokatif teşebbüs, her türlü şekilde silah kullanabilecek yetkiye sahip TSK'nin, öz disiplini ve mürettebatın son ana kadar linç edilme pahasına gösterdiği feragat ve basiretle atlatılmış ve engellenmiştir.

Bununla birlikte, kolluk güçleri, Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanununda düzenlenen suça müdahale ederken toplum ve vatandaşlara zarar gelmeyecek tedbirleri alma yükümlülüğünün tam tersine gözünü kırpmadan “Halkı Canlı kalkan” olarak kullanmıştır.

Bu bağlamda 15 Temmuzdan bir ay önce, Gizli Tanık Abdullahın Cumhurbaşkanına darbeye yönelik brifing verdiğini iddia ettiği günlerde, Levent Gültekin tarafından yayımlanan yazı manidardır. İç savaş isteyen bir yönetim açıkça ilan edilmektedir. TSK'nın en tepesindeki adam tarafından kaneviçe bizzat işlenmektedir.

Polisin sivil giyimli olarak, sivilleri karargahları işgal için yönlendirdiği, hatta sevk ve idare ettiği, üniformalıların görünmemesi talimatı verildiği, savunmalarda irdelenmiştir. Bu şahısların görüntüleri ortada olmasına rağmen ve maktuller faili meçhul haline getirilmişken bu polisler de mahkemelerden kaçırılmıştır.

Yine genelkurmay karargahını işgal ve linç teşebbüsü kapsamında askeri personeli ajite edecek kılık-kıyafet içindeki gizemli şahısların faaliyetlerine yönelik görüntüler mahkeme dosyalarında yer almıştır. Çeşitli grupların bir planlama ve komuta birliği içinde kayıpları artırmaya gayret ettikleri ortadadır.

Meclis Darbe Araştırma Komisyonu tutanaklarına göre olayların meydana geldiği zamanlar incelendiğinde, Cumhurbaşkanı talimatıyla en geç saat 21.30’dan itibaren halkın sevkine başlandığı, sıkıyönetim direktifi ve Whatsup çevrimindeki sözde darbe mesajlarından yarım saat önce kalabalıkların kışla önlerine getirildikleri görülmektedir. Belediyelerin hazırlıkları, Diyanet ve MİT koordinasyonu, Emniyet teşkilatının kriz masası, savcılığın tutuklama kararı ve Cumhurbaşkanının konum değişiklikleri ile birlikte bakıldığında 15 Temmuz’da halkın bir plan ve programa göre harekete geçirildiği açıkça görülmektedir. Genelkurmay, Akıncı, ve Jandarma Genel Komutanlığı davalarında, polis telsiz kayıtlarında sivil giyimli polislerin kimliklerini belli etmeksizin halkı canlı kalkan olarak kullanmak üzere talimatlandırıldıkları, olayların verilen talimatlarla örtüşür şekilde gerçekleştiği belgelenmiştir.

 

Umut Güçlüer