Yolsuz Hükümet, Yolsuz Bürokrat ve Ortadoğu’da Savaş

Yolsuz Hükümet, Yolsuz Bürokrat ve Ortadoğu’da Savaş
10/26/2023

Ortadoğu’da tahtı/koltuğu sallanan yönetici silaha sarılmaktan geri durmaz. Bu toprakların makus talihidir bu. Var olan kandan, savaştan beslenmek de buna dahil. Yolsuz yönetimlerde bu bir hak ya da fırsat. Bu yazıda Erdoğan yönetiminin Suriye politikasına ve oradaki talanda aktif görev alan bir bürokratına değineceğiz. 

Filistin

İkinci Abdülhamit’in Kudüs ve çevresinde devlet kurmak isteyen Yahudi temsilcilere verdiği o tarihi cevap bilinir. Dağılma evresindeki imparatorluğu bir arada tutmaya çalışan Sultan, Osmanlı’nın istibdat dönemi padişahları arasında da anılır. Şüphesiz Abdülhamit hem ülke içinde hem yurt dışı siyasetinde Yıldız Teşkilatı’nı aktif olarak kullandı. Bir gün padişahın, kendisine istihbarat harcamalarının bütçeyi zorladığını söyleyen sadrazamına, “en ucuz savaşı veriyoruz paşa!” dediği rivayet edilir. 2010 sonrası Türk Dış Politikası’nda geliştirilmeye çalışılan “Yeni Osmanlıcılık” söylemi, beraberinde Abdülhamit dönemini andıran istihbarat politikalarını da getirdi. Bugün Türkiye yurt dışında 100 yıl öncesinde oluğu gibi bir savaşın içinde. Bu mücadelelere ne uğruna girildiği meçhul. Net olan ise yarınların daha yorucu ve tehlikeli olacağı. 
Erdoğan yönetimi Filistin’de kendisi gibi İslamcı çizgideki Hamas’ı ciddi bir muhatap sayıyor. Son yıllarda örgütün lideri İsmail Heniyye’nin en çok ziyaret ettiği ve konakladığı ülkeler arasında Türkiye’de var. Sadece o da değil, Hamas’ın siyasi yönetim kadrosunun neredeyse yarısı uzun süredir Türkiye’de, Cumhurbaşkanlığı hamiliğine el üstünde tutuluyor. Güncel krizi ele alırsak, acaba İsrail-Hamas geriliminde dökülen kanda, Erdoğan yönetimin etkisi nedir?
Irak, Afganistan, Sudan, Libya ya da Filistin. Hükümetin yolsuzluğa battığı (ve hukuku askıya aldığı) andan itibaren Türkiye’nin Ortadoğu ve Afrika politikalarındaki motivasyonu gözle görünür bir değişiklik geçirdi. Bunu en net Suriye krizinde gözlemliyoruz. Erdoğan yönetiminin bugün Ortadoğu ya da özellikle Filistin politikasını tam olarak anlayabilmek için Türkiye’nin 10 yıllık Suriye macerasına bakmakta fayda var. 


Rant Çarkı

2020 Yılı sonbaharında Nuri Gökhan Bozkır Kıyiv’de Dinyeper nehrinin doğusunda küçük bir kafede, Ukrayna medyasının popüler gazetecilerinden birine röportaj verdi. Bozkır genelde bu tarz görüşmeleri sahibi olduğu Levo Restaurant’ta yapmazdı. Ama ona ulaşmak isteyenler restoranın baş garsonu ile irtibata geçerdi. Röportaj esnasında Bozkır’ın telefonu çaldı ve birkaç dakikalık bir mola verildi. Gazeteci, o esnada olmasa da, molada kapatmayı unuttuğu kayıt cihazını akşam dinlediğinde görüşmenin içeriğini anladı. Bozkır’ın Suriye’deki bir irtibatı, radikal örgütlerden birinin üç adet helikopter almak istediğini bildirmiş, Bozkır da “Söyle ona masraflı olur, çok dağıtmak gerekiyor” demişti. Örgütün mali durumu yerinde olmalı ki birkaç dakikalık görüşmede Bozkır müşterisinin talebini karşılamayı kabul etmişti. Suriye iç savaşı bölgede yeni şartlar oluşturmuş ve komisyoncular, rüşvetçiler, rantçılar, talancılar hemen piyasada yerlerini almıştı. Bu şartlar altında iş yapabilmek için de “dağıtmak” gerekiyordu. 
Gökhan Nuri Bozkır, üzerindeki baskılar arttığı zamanlarda birilerini tehdit edercesine bazı resim ve videoları (kanıtları) sosyal medyaya servis etmişti. Belki de bu yüzden uzunca bir süre ona dokunulmadı. Bugün akıbeti meçhul, fakat ondan akıllarda kalan, paylaştığı valizler dolusu para, cephane sandıkları, envai çeşit silah, bir yanda lüks hayatı diğer yanda ise patates ve soğan tırlarıydı. Bozkır, MİT’in yurt dışı lojistik operasyonlarında kullandığı aracılardan biriydi, “devletin örtülü operasyonu” olarak adlandırılan buzdağının görünmeyen tarafındaki soygunun, yağmanın, cinayetin, ulusal/uluslar arası rant çarkının dişlilerindendi. Bu yazıda esasen Bozkır’ın da üzerindeki, bürokrasinin zirvelerindeki birine değineceğiz.


Kemal Eskintan

Son yıllarda skandallarla sarsılan MİT’te, taht oyunlarından yara almadan yükselmeyi başardı. Devlette işlerin nasıl yürüdüğünü bilen birisi, eski asker, Teşkilat’ın şu anki Özel Faliyetler Daire Başkanı. Arapça biliyor, sahada çok aktif, medyada pek görünmüyor. Sanıldığı kadar başarılı biri değil. O, kirli işlerin adamı. Kendisine Libya’da “Türkiye’nin Kasım Süleymanisi” deniyor, Erdoğan yönetiminin Suriye politikasının (ya da rantının) da merkezinde. Türkiye adına bölgede örgütleri ve parayı yönetenlerden. Bazen kurye, bazen emanetçi. Yargı zırhı giydirilmiş, mahkemelerden korunuyor. MİT Başkanlığı’na yükselmek en çok istediği şeydi, şimdilik akamete uğrasa da her yolu deneyecek gibi görünüyor. 
Bayan Eskintan da eşi gibi hızla yükselenlerden. Tarım ve Orman Bakanlığı’nda kadrolu bir mühendis iken önce müşavirliğe, oradan da bankamatik memurluğuna tırmandı. Sadece konumları değil, mal varlıkları da astronomik yükselişte. Tabii buna uygun olarak bakanlık lojmanından ailecek havuzlu villalarına taşındılar (lojmandaki dairelerini kapatmadılar ama). Mal varlıklarının boyutu şuanda kestirilemese de Kemal Eskintan’ın adı bir villa sitesinin sahipleri arasında geçiyor. 


Eskintan’ın Suriye’deki Rolü

Suriye’de suç kaynaklı ekonomi 10 yıldan fazla süren iç savaşta neredeyse kurumsallaştı denebilir. İcracılar farklı olsa da (bölgeleri kontrol eden irili ufaklı örgütler ve vekalet unsurları) aşağı yukarı her yerde benzer şartlar yürürlükte. İnsan kaçakçılığı, zorla çalıştırma, seks işçiliği, çocuk askerlik, kölelik, devamında silahlı örgütlerin şantaj, koruma ve vergi kalemlerinden elde ettikleri gelirler Suriye toplumunun direk olarak maruz kaldığı illegal ticaret kalemleri. İnsani yardımların ve hibelerin zimmete geçirilmesi ve parsellenmesi, yerel ve uluslar arası silah ticareti, yer altı ve üstü gelir kaynaklarının (Halep Şey Neccar sanayi siteleri ve zeytinlikler en bilinenleri) ele geçirilmesi, taşınması ve satışı, en kârlı gelir kalemi olan yakıt kaçakçılığı, eroin ve kokain transferi üzerinden alınan geçiş vergileri, kenevir ve kaptagon üretimi ve satışıyla birlikte devasa büyüklükte bir narko-ekonomi düzeni ile karşı karşıyayız. Türüne az rastlanan hayvan, bitki ve tarihi eser kaçakçılığı bile bu çarkta önemsiz bir detay olarak kalıyor.
Suriye’deki diğer örgütler gibi MİT’e bağlı hareket eden SMO (Eski adıyla ÖSO) çatısı altındaki 100’den fazla grup, yıllardır kontrol ettikleri bölgelerde yukarıda bahsedilen illegal ekonomik düzenden besleniyor. Tüm bu gelir kalemlerine ek olarak devletin kaynaklarından bölgeye aktarılan paraya da değinmekte fayda var. Örtülü ödenek ve MİT’in yıllık bütçelerindeki artışla bölgeye aktarılan para miktarı paralel olarak yükseliyor. Burada yargı zırhı ve dokunulmazlığa sahip personelin yolsuzlukları da zaman zaman gündeme geliyor. Birkaç yıl önce, sahadaki kontrolsüzlük örtülü ödenek paralarının zimmete geçirilmesine neden olmuş, hatta devamında MİT’te klikler arası bir çatışma patlak vermişti. 
Özel Faliyetler Dairesi Başkanı Kemal Eskintan, hem MİT’e bağlı örgütlerin kontrol ettiği alanlardaki mevcut ekonomik düzenin, hem de devlet kaynaklı bölgeye aktarılan para trafiğinin merkezindeki birkaç isimden biri. Kendisi bölgede, yeşilçam filmlerinin mafya figüranları gibi, masanın üzerine yığdığı deste deste paraları sıraya geçirdiği insanlara dağıtmasıyla, ya da tam tersi şekilde rantı toplamasıyla biliniyor.


Tek Adamın Zaferi 

Türkiye’nin Suriye politikası bir zafer değil hezimet. Bunca şehit, gazi, çeşitli adlardaki yurt dışı operasyonları, yığınla para ve yarın ne yapacağı belirsiz binlerce radikal savaşçı. Sonuç yok, “Kürt koridoru” hâlâ bir seçenek, Esad devrilmedi ve bizim için bir “dost” da değil. Türk ordusu ne kalabiliyor, ne de elde tuttuğu bölgelerden çekilebiliyor. Milyonlarca sığınmacı da cabası. Güvenlik riski, bozulan asayiş, patlayan bombalar, ekonomik kriz ve daha sayılabilecek onlarca zarar. Buna karşı Suriye’de “Tek Adam”ın zaferi yaşanıyor. Erdoğan zenginleşiyor, Eskintan zenginleşiyor, bu yönetimin suç ortakları mutlu. Türkiye de bu hezimetten payını almaya devam ediyor. 


Sonuç

Yaşar Kemal “Savaşlar önce yöneticileri daha sonra halkları yozlaştırır” der. Erdoğan yönetiminin son 10 yılında içeride ve dışarıda giriştiği örtülü savaşlar hem toplumu, hem yöneticileri yozlaştırdı, hem de Eskintan gibi yozlaşmış figürleri devlet kurumlarında üst makamlara çıkardı. Adım adım bir devletin kurumsal ve ahlâki çöküşüne doğru gidiyoruz.
 

Faruk Yılmaz