Üs Bölgelerine Sızma, İstihbarat Zaafiyeti mi İhanet mi?
20 gün arayla teröristler iki üs bölgesine sızarak en az 21 askeri şehit etti. Şu ana kadar bu felaket ile ilgili kimseye hesap sorulmadığı gibi kimse de gelip hesap vermedi. Söz konusu olan TSK’nın üs bölgesi olunca, üs bölgelerine sızma eyleminin istihbarat zafiyeti nedeniyle mi yoksa istihbarat ihaneti nedeniyle mi olduğuna karar vermek oldukça zor. Neticede karşıya 4 adam göndererek bu tarafa 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretmekten çekinmeyen bir örgütten bahsediyoruz. Tabi bu hareket tarzı hepimizin bildiği gibi sadece fantastik bir fikirden ibaret değil. Uludere’de Aralık 2011 ayında yaşanan facia hafızalarda halen tazeliğini koruyor. Takip edenler hatırlayacaktır, ikinci Ordu sorumluluk sahasında, Uludere benzeri bir felakete nasıl engel olunduğunu daha önce yazmıştım. (Türk Silahlı Kuvvetlerine Kurulan İstihbarat Tuzakları | http://dogruaci.com). Sadece istihbarat ihaneti değil aynı zamanda iş bilmez insanların harekat planlama hatası ya da zafiyeti nedeniyle de kışın ortasında bu üs bölgelerindeki askerler şehit olmuş olabilir. Kışın ortasında o bölgede üs bölgesini açık tutuyorsanız bunun operasyonel bir amacı olamaz. Olsa olsa oradaki askerleri siyasi kaygılar yüzünden şehit ettirmek istiyorsanız bir anlamı olabilir. Sebebi ne olursa olsun orada görevlendirilen askerlerin ya kendi kendilerini koruması ya da birilerinin onların emniyetini alması gerekiyordu.
Vicdan sahibi, liyakatli, inisiyatif kullanabilecek ve sorumluluk alabilecek askeri personel kaybedildiği için, siyasi kaygılarla ülke çocuklarının heba edildiğine, insanların can güvenliğinin korunması için çalışması gerekenlerin siyasi figürlerin menfaatleri için uğraştığına maalesef artık daha sık şahit oluyoruz.
Peki daha önce de üs bölgelerine ya da karakollara sızma girişimi olmuyor muydu? Tabii ki oluyordu. Sızma saldırısı terör örgütünün çok titiz çalıştığı ve sızma yapacakları yerde tek bir canlı bırakmamayı hedeflediği büyük eylemlerdir. 2012 yılının sonlarıydı, ikinci Ordu Komutanlığı sorumluluk bölgesindeki bir karakola bir kamyon dolusu terörist akşam üstü sızma girişiminde bulunmuştu. Kamyonla kontrol noktasına kadar gelen teröristlerin içinde bulundukları kamyon durdurulunca çatışma çıkmıştı. Eş zamanlı olarak diğer istikametlerden de başka terörist grupları çatışmaya dahil olmuştu. Askerler ile teröristlerin arası çok yakın ve sıcak çatışma devam ederken durumdan haberdar olan ikinci Ordu Komutanlığı, Hava Kuvvetlerinden destek istedi. Ancak askerler ve teröristlerin arasındaki mesafenin çok kısa olması nedeniyle, hava desteği sağlanması mümkün görünmüyordu. Hava destek talebine evet demek, çatışma bölgesindeki mesafenin kısa olması nedeniyle riskli olabilirdi. Birincisi atılacak bomba güdümlü bile olsa askerlerin üzerine düşebilir. İkincisi de istenen noktaya atılsa bile askerler yine de mühimmatın tesiri altında kalabilirdi.
Yine de, önerilen bir planla, hava savunma uçakları ile bir tür yanıltma sağlanarak çatışma bölgesine yardım gönderilebilirdi. Bu taktik, teröristlerin çekilmesini ve daha sonra özel kuvvetlerin müdahalesiyle sızma girişiminin başarıyla önlendiği bir senaryoyu içeriyordu. Karanlık bastırmış ve çatışma devam ediyordu, bu arada karakolu korumak için konuşlandırılan tankın yerinden hareket edemediği ancak atış yapabilecek durumda olduğu bilgisi geldi. Bir an önce karakola yardım edilmesi gerekiyor ancak bölgeye özel kuvvetlerin intikal ettirilmesi ve destek sağlaması için geçecek sürede belki de bütün karakoldaki askerleri kaybetmiş olacaktık.
Orgeneral Galip Mendi’ye müşterek harekat konseptine uygun daha önce denenmemiş, basit, biraz da ilk bakışta saçma gelecek bir teklifte bulundum. Buna göre 30 dakika içerisinde bölgede olacak şekilde Lazer güdümlü mühimmat atabilecek F-16’lar takiben bölgeye gönderilecek, aynı zamanda kazanılan süre içerisinde özel kuvvetlerin intikali için de gerekli planlama yapılabilecekti. Böyle bir planın daha önce uygulandığını duymamıştım ama aklıma başka da bir çözüm gelmiyordu. Galip Mendi ve Hava Kuvvetleri bu öneriyi kabul etti. Plan başarılı oldu. Daha sonra da Özel Kuvvetlerin müdahalesiyle bir sızma girişimi daha minimum zayiatla atlatılmış oldu.
Bu taktiğin daha sonra başka bir baskında kullanılıp kullanılmadığına dair bilgim yok. Ancak başka bir asimetrik hedef saptırma yönteminin 15 Temmuz günü Ankara'daki meclis saldırısında kullanıldığına dair ciddi emareler var. Aklı veren Galip Mendi miydi değil miydi bilemiyorum ancak Ankara üzerinde uçaklar uçarken meclis içerisinde daha önceden yerleştirilmiş bombalar patlatıldı ve sanki meclis uçaklar tarafından bombalanmış algısı oluşturuldu. Herkes de bu tezgahı ya yuttu ya da yutmuş gibi davranmayı tercih etti. Zira Meclis binasında meydana gelen patlamanın havadan atılmış bir bombadan kaynaklı olamayacağı, servis edilen resimlerden de son derece açık seçik anlaşılıyordu.
Eğer daha sonra Savunma Bakanı yapılan Hulusi Akar 7.5 yıl önce, neden o gün en az 250 kişinin öldürüldüğünü, kendisinin o gece ve öncesinde kiminle ne planlamalar yaptığını TBMM'ye mecburen gelip anlatsaydı, milletin vekillerinin sorularını yanıtlasaydı, bundan böyle gelip hesap vereceğini bilseydi, belki bugün 21 evladımız hayatta olacaktı. Ama maalesef bu soykırım rejimine Türk milleti evet dedi!
Hv.Plt.Kur.Alb. Yüksel Akkale