MİT İçi Hesaplaşmalar: Kemal Eskintan, Tuncay Güvenç

MİT İçi Hesaplaşmalar: Kemal Eskintan, Tuncay Güvenç
19/08/2024

Öncesi, icrası ve sonrasında yaşananlar ile bir bütün olarak 15 Temmuz olayları açıklığa kavuşturulmadığı sürece Türkiye’nin, içinde bulunduğu bu cinnet halinden kurtulması pek mümkün görünmüyor. 15 Temmuz’un bu bütün sürecinde yer alan kurumların başında ise MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) geliyor. O dönem MİT’in başında bulunan Hakan Fidan’ın, Hulusi Akar ile (sonradan işkence merkezi haline getirilen) MİT tesisleri ve daha farklı yerlerde görüşmeler yaparak 15 Temmuz’u planladığı da artık bilinen bir gerçek. Tüm bu yaşananlarda sahnenin arkasında kalmaya çalışan üst düzey bir MİT çalışanı daha var: Kemal Eskintan.

15 Temmuz’un kurgulanması, o gece yaşananlar, öldürülen askerler, delillerin karartılması gibi hemen her aşamada Eskintan’ın parmak izleri var. Eskintan’ın bıraktığı izler tabii ki bunlar ile sınırlı değil. Bir başka MİT görevlisi Okan Altınay’ın öldürülmesi de bu karanlık faaliyetlerden bir tanesi. Eskintan ve ekibi, MİT içindeki hukuksuz ilişkilerin ve konusu uluslararası suç içeren fiillerin de baş aktörlerinden.

Okan Altınay Kimdir ve Nasıl Öldü?

Okan Altınay, eski bir asker ve MİT mensubu. Dönemin dış operasyonlar başkanı Kemal Eskintan’a bağlı şube müdürü olarak görev yapıyor. Altınay, Libya görevinde MİT yetkilisi olarak bir gemide özel görüşmeler yapıyorken bulunduğu gemi, Libya Ulusal Ordusu (Hafter Güçleri) tarafından vuruluyor ve Altınay hayatını kaybediyor.

Ölümünde MİT’in Rolü Ne?

Bu suikastte dolaylı rolü bulunan isim olarak Kemal Eskintan karşımıza çıkıyor. Hafter Güçlerinin bu gemideki gizli görüşme ve geminin koordinatlarına kendi imkanlarıyla ulaşması çok düşük bir ihtimal. Okan Altınay’ın bulunduğu bu geminin yerinin bazı MİT bağlıları tarafından Hafter Güçlerine sızdırılmış olması ihtimali ise çok yüksek.

Neden Öldürüldü?

Okan Altınay, bildikleri nedeniyle Kemal Eskintan ve yine bir başka üst düzey MİT çalışanı olan Tuncay Güvenç için tehlike arz ediyor. Altınay, Libya’dan önce Suriye'de de, iktidarı çok rahatsız edecek faaliyetlere imza atmış bir kişi. Altınay, ÖSO (Özgür Suriye Ordusu)’na Suriye’de yapılan yanlışları kayıt ettirip Türkiye aleyhine olan şeyleri elinden geldiğince engellemeye çalışıyor. Ayrıca Tuncay Güvenç’in para çaldığını da ortaya çıkarıyor.

Kemal Eskintan, kendi müdürü olarak çalışan Okan Altınay’a hiç güvenmiyor. Bu durum öyle bir noktaya gelmiş ki Eskintan, kendi müdürü olan Okan Altınay’ın odasını sürekli dinletiyor.

Suikastın Saklanması İçin Neler Yapıldı?

Dönemin Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Hafter Güçlerinin Trablus Limanı'nda bir Türk gemisini vurduğunu duyurmasına karşın, “isabetsiz taciz atışları” açıklamasını yaptı. O dönem Milli Savunma Bakanlığı yetkilileri ise bölgeden şehit haberi gelmediğini belirtti. Sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu skandalı gözler önüne sermek zorunda kaldı ve "birkaç tane asker" şehit oldu diyerek konuyu geçiştirmeye çalıştı. Böylelikle önceki resmî açıklamaların yalan olduğu net olarak anlaşıldı. Bütün çabalar ve birbirini tutmayan muğlak ifadeler ile bu önemli olayın üstü örtülmeye çalışıldı. Hem de bunu yaparken şehitler için “birkaç tane” şeklinde çok yakışıksız ve saygısız bir ifade kullanıldı. Daha sonra Okan Altınay’ın naaşı sessiz sedasız bir biçimde memleketi Aydın’da defnedildi.

Kurum İçi Çatışmalar

Eski bir asker ve MİT’te şube müdürü olan Okan Altınay’ın hangi sebeplerle bir suikaste kurban edildiği, bu suikastte MİT’in rolü ve sonrasında olayın duyulmaması için yapılanlar konuyu belli bir düzleme oturtuyor. Bu olayın faillerinin Tuncay Güvenç’in ekibi olduğu konusunda bir iddia var. Bunun da Kemal Eskintan’ın bilgisi dışında olması çok olası değil. Altınay, AKP iktidarını zora sokabilecek bilgilere sahip bir isimdi ve son tahlilde MİT içi hesaplaşmanın Libya’da vuku bulmuş haliyle öldürüldü.

Dış Politika, İç Siyaset, Şahsi Menfaatler

Ülke menfaatlerini gözetmesi gereken kamu görevlileri, şahsi menfaatleri ve çıkar çatışmaları uğruna insanlığın ve milletimizin değerlerini hunharca mahvediyorlar. 15 Temmuz sonrası süreçte ise bunun en yüksek seviyede ve hayasızca devam ettirildiğine şahit oluyoruz. Yazının başında da söylendiği gibi, tüm yönleri ile 15 Temmuz olayları açıklığa kavuşturulmadığı sürece Türkiye’nin, içinde bulunduğu bu cinnet halinden kurtulması pek mümkün görünmüyor.
 

Mahir Çetin