Ömer Halisdemir’in Semih Terzi’ye Silahlı Müdahalesinin Hukuki Değerlendirmesi
Meşru Savunma İlkeleri ve Silah Kullanma Yetkileri
Hatırlanacağı üzere, 15 Temmuz’da -Genelkurmaydan gelen ve teyidi alınan bir görevlendirme çerçevesinde- komutayı devralmak için gelen Tuğgeneral Semih Terzi, Zekai Aksakallı’nın emri doğrultusunda, Başçavuş Ömer Halisdemir’in arkasından yaklaşarak üç el ateş etmesiyle vurulmuş ve hayatını kaybetmişti. Ömer Halisdemir’in ölümü üzerinden TSK emir-komuta ve hiyerarşi mimarisinin yerle bir edilmesini destekleyen ve bu yönde propagandalar kurgulayan çevre tarafından kamuoyunda Ömer Halisdemir bir kahraman, bu silahlı eylemi sorgulamaya kalkan herkes ise vatan haini kabul ediliyor. Bu yazıda hukuk ilke ve prensipleri çerçevesinde Ömer Halisdemir’in eylemi analiz edilecektir.
Olaya meşru savunma ilkeleri ve silah kullanma yetkileri açısından bakılacak olursa;
- Meşru savunmanın değerlendirilmesinde gereklilik ve orantılılık ilkesine göre karar verilir. “Gereklilik” başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını, “Orantılılık” ise başvurulan önlem ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir. Bu ilkeler gereği, Semih Terzi’nin maksat ve niyetinin açığa çıkartılması, öldürme dışında bir seçenek kullanılarak durdurulması (mesela bacaklarına ateş edilerek) gerekirdi. Zaten olaydan sonra, tim personeli Zekai Aksakallı’nın emirleri çerçevesinde hareket ediyorken, eğer şüpheli bir durum varsa Semih Terzi’nin tutuklanarak etkisiz hale getirilmesi de mümkündü.
- Sınırlılık ve insancıllık ilkeleri gereği “eğer durdurulması mümkünse durdurma seçeneği” hiç uygulanmadan, sadece bir generalin kişisel emri doğrultusunda “doğrudan öldürme maksatlı ateş etmesi”nin hukuka aykırı olduğu değerlendirilmektedir. Çünkü Semih Terzi’nin darbeci olduğuna ilişkin henüz yasal bir karar veya ihbar söz konusu değildir. Kaldı ki böyle bir durum olsa bile doğrudan öldürme diye bir yasal hak bulunmamaktadır. Bu olayda sadece Zekai Aksakallı’nın kendini tüm askerî mahkemelerin ve hukukun yerine koyarak, kişisel husumete dayalı kararını uygulattırması ve TCK'na göre kasten öldürmeye azmettirmesi söz konusudur. Daha önce darbeye karıştığı açıkça bilinen ve darbe fiili sırasında yakalanan Alb. Talat Aydemir ya da Bnb. Fethi Gürcan gibi isimler bile, ancak mahkemedeki duruşmalar sonrası alınan karar neticesinde idam edilebilmiştir. Bir generalin, kendisince uygun ve gerekli gördüğü anda, kendini Türkiye Cumhuriyeti hukuk mevzuatı ve silsilesinin önünde görmesi, hukuk açısından son derece sakıncalı bir durumdur. Bu misal üzerinden, ileride başka bir general yine “kendince” haklı bir gerekçe ile kimseye sormadan, o an sadece kendisinin suçlu gördüğü biri hakkında ölüm kararı alabilir ve uygulatabilir.
- Silah kullanma yetkilerinin kademe kademe kullanılması gerekir. Yani; önce dur ihtarı verilmesi, sonra havaya ateş açılması, sonra yere ayaklar bölgesine, ancak saldırı devam ediyorsa meşru müdafaa kapsamında öldürücü olmayacak ancak durduracak şekilde ateş açılması gerekmektedir. Ceza Hukukçusu Prof.Dr. Ersan Şen ilgili makalesinde (ulaşmak için tıklayınız), "silah kullanma, saldırıda bulunanın direncini kıracak veya yakalanmasını sağlayacak ölçüde olmalıdır. Kolluk "dur" veya "teslim ol" ihtarında bulunmadan, kişi silahlı olsa dahi silahına davranamayacaktır. Ateşli silahla saldırıda bulunan veya saldırıda bulunma tehdidini ortaya koyan kişiye karşı öldürmek için değil, tehlike haline son vermek veya yakalamak için silah kullanabilir." görüşünü savunmaktadır.
Ömer Halisdemir’in, askerin silah kullanma yetkileri ve sınırları kapsamında ve sayılan nedenler dolayısıyla, silahlı eyleminin yasal sınırlarını aştığı, Zekai Aksakallı’nın ise verdiği emirle kendini tüm mahkeme ve mevzuatın önünde gördüğü değerlendirilmektedir.
Ömer Halisdemir Hukuki Olmayan Emri Neden Yerine Getirdi?
Zekai Aksakallı ifadesinde; Ömer Halisdemir’in kendisinin yanında uzman çavuş olarak mesleğe başladığını, astsubay olmasını kendisinin tavsiye ettiğini ve hatta astsubaylık sınavlarına da bizzat kendisinin götürdüğünü ifade etmektedir. Bu ifadeden anlaşıldığı üzere, Ömer Halisdemir tarafından, haddini aşan bu emrin yerine getirilmesinde etken olan motifin, emrin hukukîliğinden ziyade Zekai Aksakallı’ya duyduğu minnet duygusu olduğu ihtimali ağır basmaktadır.
Bir generalin böylesine ölümcül bir ani kararı, sadece kendi hislerine dayanarak almasının askeri terbiye ve nizamı içinde sürdürülen mesleki hayatın akışına uygun ve olağan olmadığı, ancak kesin bir güvence altında böyle bir emir verebileceği telakki edilmektedir. Zekai Aksakallı mahkemeye gönderdiği ifadesinde, Semih Terzi’nin niçin ve hangi şartlarda öldürülmesi emri verdiğine dair hiçbir açıklama yapmamıştır ve kendisine yöneltilen bir sual de bulunmamaktadır. Zekai Aksakallı’nın daha sonra aynen Hulusi Akar ve Hakan Fidan gibi, birlikte çalıştığı kişiler veya astları ile mahkemede karşı karşıya gelmeden, hiçbir soruya muhatap olmadan usulen alınan bu ifadesi de yukarıda arz edilen değerlendirmeyi haklı çıkarmaktadır.